İlk Öğretmen okullarında Din Dersleri mecburi idi…
Meğer geçmiş yıllarda öğrencilere Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi derslerinde NOT verme konusunda çok olumsuz davranılmış… Yani öğrenciler kolay kolay iyi not alamıyorlarmış…
Ben bunu tersine çevirmeliydim…
İkinci hafta derste bir yolunu bulup sözlü ve yazılı sınavların nasıl olacağını anlatmıştım…
Dinde zorlama yoktu… Öyleyse derslerinde de olmamalıydı…
Malum… Her çocuk küçüklüğünde sureleri öğrenir… Alevisiyle sünnisiyle bu böyledir…
Sınıflarda demiştim ki; “Sözlüde 1 sure bilen 1 numara, 5 sure bilen 5 numara 10 sure bilen 10 numara alacak…”
Her söylediğim sınıfta sevinç çığlıkları…
Öyle ya… Herkes 10 sureyi zaten biliyor… Peşinen sözlü ya da yazılıda 10 numara cepte…
O zaman notlar 10’luk sistem üzerinden veriliyordu…
Yine o dönemdeki uygulamada bütün derslerden aldığı notların ortalamasıyla ya sınıfta kalınıyor, ya sınıf geçiyorlardı.
Mesela Din Bilgisi Ve Ahlak Kültüründen 10 alan öğrenci fizikten sıfır alsa ikisinin ortalaması 5 olduğu için ikmale kalmadan sınıf geçiyordu…
Din Bilgisinden 9 alan öğrenci Edebiyattan 1 alsa 9+1=10’la sınıfını geçiyordu.
Din Bilgisi Ve Ahlak Kültüründen 8 alsa Matematik ’ten 1 alsa 8+1=9’la yine ikmale kalmadan sınıfını geçiyordu.
Bütün sınıflara bir de ödev de vermiştim.
Gazetelerden toplayacakları dini içerikli yazıları ve özellikle cami resimlerini, parşömenlere yapıştıracaklar, dosyalayacaklar ve ödev notu alacaklar…
Her sınıftan en güzel ödev yapana bir dolma kalem armağan edeceğim…
Ve yine ayrıca İslam’ın tarifini yazdırmış ve demiştim ki; “Kim bu tarifin içerisine tarifte olmayan bir kelime eklerse kendisine bir elbise hediye edeceğim…”
Sure ezberleme, gazete toplama ve İslam’ın tarifi okulda öğrenciler arasında gerçekten çok ilgiyle karşılanmıştı…
Başka derslerden başarısız olan öğrenciler ya severek ya da not için Din Dersine sarılmışlardı…
Sonuç ne mi olmuştu?
Onu İslam Medeniyeti Mecmuası ile ilgili çalışmalarımı anlattıktan sonra sizlerle paylaşacağım.
Yukarda anlattıklarımdan biraz gerilere gitmek istiyorum…
Okuldan mezun olduğum halde İslam Medeniyeti Mecmuasına Anadoludan gelen soruları cevaplandırmaya devam edeceğim demiştim ya…
İşte bu sebeple öğretmenlik görevime başladığım zamandan 1 ay kadar önce yarısını Anamur’da yarısını Sivas’ta hazırladığım cevapları mecmuaya göndermiştim ve 15 Ağustos 1968 yılında çıkan mecmuada bu cevaplarım yayımlanmıştı.
Sorularını cevaplandırdığım kişiler; Çorum’dan Sayın Mehmet Aksoy, İzmit Gölcükten Sayın H.Vedat Sirmen, İstanbul Şehremini’den Sayın Mevlüt Güngör, İstanbul Kocamustafapaşa’dan Sayın Lutfi Büyükaydın, Ankara’dan Sayın Mehmet Yener, İstanbul Kadıköy’den Sayın Burhan Demir, Polatlı’dan Sayın Halit Özata, Adapazarı (Sakarya) Akyazı kazasından Sayın Y. Ziya Bayram, Konya’dan Sayın Ahmet Yeniköylü, Burdur’dan Sayın Mehmet Şevki Nalçacıoğlu ve Konya’dan Sayın Mustafa Ketenci’ydi.
Bunlar; İslam Medeniyeti Mecmuasının ikinci yılının ilk sayısında çıkan soru ve cevaplardı…
Artık Sivas İlk Öğretmen okulunda göreve de başlamıştım ve İstanbul’de mecmuanın çıktığı yerde değil öğretmenliğe başladığım Sivas’taydım…
Sivas’ta göreve başlayışımın ilk haftasında ben öğrencilerle yeni tanışıp derslerime başladığımın üçüncü gününde öğretmenler odasında İstanbul’dan Türkiye İslam Enstitüleri Talebe Federasyonundan uçakla gelen büyük bir zarf almıştım…
Büyük boy zarf Federasyonun çıkardığı İslam Medeniyeti mecmuasının yazı işleri müdürü Sayın İsmail Lutfi Çakan beyden gelmişti…
Zarf’ın içinde Anadolu’nun muhtelif yerlerinden İstanbul’a adıma gelen mektuplar ve mektupların içinde de sorular vardı.
Öğretmenler odasında zarfı açtığım zaman yaklaşık 15 kadar öğretmenin göz ucuyla beni süzdüklerini fark etmiştim…
O anda Milliyetçiler Derneği başkanı Sayın Mehmet İrge bey ile avukat Sayın Yavuz Bülent Bakileri beyin sözleri aklıma gelmişti…
Devir; 27. 10,1965’de kurulan birinci Süleyman Demirel hükümeti devriydi.
Çok hassas bir okulda göreve başlamıştım ve ilk günlerde içinden 10’larca mektup çıkan gizemli bir zarf…
Sakin bir şekilde mektupları zarfa koymuş, zarfı da elimdeki sayın Neda Armaner tarafından İlk Öğretmen okulları için yazılan Din Bilgisi kitabının arasına koyup derse gitmiştim…
Okulda 3 gündür diğer öğretmenlerle aramda adeta psikolojik savaş başlamıştı…
Derse girdiğim sınıflarda bana karşı öğrencilerin gösterdiği ilgi, TÖS üyesi arkadaşlarımı adeta huzursuz etmişti…
Bunu yüzlerinden anlıyordum… Üstüne üslük bir de onlara göre gizemli bir zarf ve içinden çıkan on’larca mektup…
Soruları cevaplayabilmek için kaynak kitap olarak zaten bir bavul dolusu kitap getirmiştim.
Acele yeni cevaplar hazırlayıp 15 Eylül 1968’de çıkacak mecmuaya yetiştirmem gerekiyordu…
2 – 3 gün içinde Eskişehir’den Sayın Osman Sayarsoy, Kızıltepe’den Sayın A.Kadir Güler, İstanbul Fener’den Sayın Ahmet Tobay, Kütahya Tavşanlı kazası Ovacık köyünden Sayın Nureddin Çakar, Konya’dan Sayın Abdurrahman Yılmaz, Kayseri’den Sayın Hasan Tezel, İzmir’den Sayın Haluk Büyükay, Hangi İl’den gönderildiğini anlayamadığım Sayın Sönmez Evin, İstanbul Şehremini’den Sayın Mevlüt Güngör ve Kurşunlu Bayramören nahiyesinden sayın Abdullah Muhittinoğlu’nun sorularını cevaplandırıp İstanbul’a özel ulak’la göndermiştim.
Şimdi tekrar okuldaki çalışmalarıma dönmek istiyorum…
Demiştim ya…10 sura bilen 10 numara…
Gazetelerden Dini içerikli yazı ve resim toplayıp ödev yapanların en güzellerine bir dolma kalem…
Yazdırdığım İslam’ın tarifine ekleme yapana bir elbise…
Okulda Din Dersi en popüler ders haline gelivermesin mi?…
Pırıl – pırıl öğrenciler… İlgiden yoksun kalmış, gözlerinin içi gülen ilkokul öğretmen adayları…
Onlar mutlu, ben mutlu…
Kısa sürede Din Bilgisi dersi çok çalışılan, en çok ilgi duyulan ders olmasın mı?..
Neden mi? Fizik’ten, Kimya’dan, Matematik’ten, özellikle meslek derslerinden kırık not alanlar kolay bir tablo halinde önlerine koyduğum Din Bilgisi dersinden alacakları yüksek not’larla sınıf geçme imkânı bulacaklar da onun için…
Bu çalışma temposu hiç de avantadan sınıf geçmek anlamına gelmiyordu…
Müfredat programının gerektirdiği şekilde ders işlemeye de devam ediyordum.
Öğrencilerin sure ezberlemeleri, ödev yapmak için aldıkları milli ve dini içerikli gazeteler ve oralardan keserek resimlerin parşömenlere yapıştırılarak telli dosya içinde biriktirilmesi ve yine ellerinde bulunan İslam’ın tarifine ek olarak yerleştirmeye çalışacakları kelimeleri bulabilmek için Türkiye Öğretmenler Sendikasına bağlı öğretmenlere sormaları okul içinde alışılmışın dışında bir heyecan ve hareketliliğin yaşanmasına sebep olmuştu.
Özellikle her sınıftan öğrencilerin ellerindeki İslam tarifine ekledikleri kelimenin doğru olup olmadığını sormak için bana gelmeleri de sol gruptaki öğretmenleri ve hatta okul idaresini tedirgin etmeye başlamıştı.
20’nin üzerinde öğretmen vardı… Öğrencilerin devamlı bana gelmeleri hemen hepsini tedirgin etmişti…
İçlerinde bir hayli “ Aşırı uç ” diye vasıflandırılan arkadaşlarımız da vardı…
Hoşça Kalınız.