İstanbul’a 1964 yılında Üniversiteye okumak için gidişimden 4 yıl önce 1960 İhtilaliyle Sayın Adnan Menderes hükümeti devrilmiş ve Türkiye Cumhuriyetine 19-20-21-22 ve 23’üncü dönemlerde başbakanlık yapan Sayın Adnan Menderes 4 yıl önce idam edilmiş, ülke sağ-sol olarak ikiye bölünmüştü.
Bu bölünmeye daha sivri dilliler “Komünistler” ve “Milliyetçiler” de diyordu…
1960 ihtilalinden sonra Adana’da hem okumuş hem de kendilerinin komünist olduğunu söyleyen kişilerle ve solcularla mücadele etmiştik…
Bu mücadelelerin ortasında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünün birinci yazılı sınavını kazanmış ve sözlü sınav için İstanbul’a gitmiştim…
İstanbul Beyazıt semtinde Yüksek İslam Enstitüsü son sınıf öğrencisi Mersin’in Gülnar İlçesinden Sayın Ali Sarıkaya’nın kaldığı evde 1 hafta kalmıştım ve sınava hazırlanmıştım…
Ali Sarıkaya Gülnar’ıydı, hemşerimizdi… Pek çok arkadaşı bu arada kaldığım eve gelip gitmiş, onlarla da tanışmıştım… Hepsi de son sınıf öğrencileriydi… O yıl mezun olacaklardı… Konuşmalarım, Adana’da yaptığım mücadelelerim, hareketlerim, davranışlarım hoşlarına gitmiş olmalı ki konuşmalarıyla bana büyük moral vermişlerdi.
Sınav günü gelip çatmıştı… Çok heyecanlıydım…500 öğrenciden 100 kişi alacaklardı… Sınava 2’şer kişi giriyorduk. Önceden hazırlanmış soruları Kur’a ile çekiyor, kenarda sıramızın gelmesini bekliyorduk.
Kur’ ile çektiğim soru kağıdında 4 soru vardı. Sınava çok iyi hazırlanmıştım. Kur’a ile çektiğim soru kâğıdındaki soruların 3 tanesinin cevabını çok iyi biliyordum.
Dördüncü soru hiç duymadığım bir soruydu. Sıram gelmişti. Bir çırpıda 4 sorunun 3’ünü güzel bir şekilde anlatmıştım. Hiç ses çıkarmadan dinliyorlardı.
Sıra dördüncü soruya gelmişti.
Komisyon üyelerinden biri: “Bu çocuk bu sorunun cevabını da bilir…”demişti.
Son sorunun cevabını istemeden çıkmamı istemişlerdi. Sınavı kazandığımı tahmin ederek sevinçle dışarı çıkmıştım.
500 kişiden 100 kişi alınacak okulumu 15’inci olarak kazanmıştım.
Okulu 15’inc olarak kazanmam benim hayatımda bir dönüm noktası olmuş ilerde anlatacağım şekliyle okulumuzun çıkaracağı İSLAM MEDENİYETİ mecmuasında SORUNUZ SÖYLİYELİM köşesini hazırlamama vesile olmuştu.
Sınav sonunda hem okulu kazanmış hem de parasız yatılı olarak okula kaydolmuş, İstanbul’da üniversite hayatım başlamıştı.
Okulumuz Beşiktaş yakınlarında Fındıklı semtinde Namık Kemal İlkokulunun üst katıydı. En üst katta yatakhane bölümümüz, onun alt iki katında da sınıflarımız vardı. En alt kat yemekhane olarak kullanılıyordu.
O sene Konya ve İstanbul’da bulunan Yüksek İslam Enstitülerine Adana İmam Hatip Lisesi mezunlarından müracaat eden pek çok arkadaşım sınavı kazanamamıştı. 5-6 arkadaşımla Anadolu’dan gelen 100 öğrenciyle ve yeni okulumuzun eski öğrencileriyle kısa sürede kaynaşmıştık ve 1964-1965 öğretim yılına başlamıştık…
Benim aklım hem okulumda hem de ülke meselelerindeydi…Öyle ya…Bir ihtilal yaşamış, baş vermiştik…İhtilalin destekçileri de hükümetin başındaydı…
22.05.1950’de başbakan olan Sayın Adnan Menderes 27.05.1960’da bir ihtilalle görevden alınmış 1964 yılına kadar 5 ayrı hükümet işbaşına gelmişti.
Şöyle ki:
24’üncü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olan Cemal Gürsel hükümeti;30.05.1960-05.01.1961 yılında…
25’inci Cemal Gürsel hükümeti 05.01.1961-20.11.1961 yılında…
26’ıncı İsmet İnönü hükümeti 20.01.1961-25.06.1962 yılında…
27’inci İsmet İnönü hükümeti 25.06.1962-25.12.1963 yılında…
…Ve 28’inci İsmet İnönü hükümeti benim Adana İmam Hatip Lisesinden mezun olup İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü kazandığım yıllarda 25.12.1963-20.02.1965 yıllarında işbaşına gelmişti.
Yeni bir okul, yeni arkadaşlar, yeni dersler, yeni öğretmenler ve İstanbul…
Benim için zor ve sorumluluk isteyen bir dönem başlamıştı. İyi bir öğrenci olmak, farklı bir görev üstlenmek istiyordum.
Konya Yüksek İslam Enstitüsü ile İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü bünyesine alan bir Federasyon kurulmuştu. “Türkiye İslam Enstitüleri Talebe Federasyonu ”diye…
Konya Yüksek İslam Enstitüsü Yeni Ümit diye bir dergi çıkarıyordu. Federasyonumuz bu derginin yayın haklarını da alarak bir dergi, bir mecmua çıkarmaya karar vermişti… 1967 yılında Federasyon seçimleri yapıldı. Adana’dan gelen arkadaşlarımızdan şu anda aynı Üniversitede Dinler tarihi Profesörü olan sayın Cahit Baltacı da Federasyon yönetimine girmişti…
Federasyon başkanlığına Mahmut Özakkaş seçilmişti. Yeni seçilen federasyon üyelerince bir şeyler yapılmalıydı…Günlerce karşılıklı fikir teatisinde bulunuldu.
O dönemlerde Yüksek İslam Enstitülerinin isimlerinin değiştirilmesini veya İlahiyat fakültesine dönüştürülmesini istiyorduk. Enstitü adının Üniversitedeki bir okula yakışmadığına inanıyorduk. Ortaöğretimdeki kız enstitülerinin adını çağrıştırıyordu.
Bu isim değişikliği veya İlahiyat Fakültelerine dönüştürülme fikri benimsendi. İsteğimizi kime, nasıl duyuracaktık?.. Bir gazete, bir bülten veya bir dergi çıkarılmalıydı. Konya Yüksek İslam Enstitüsünün çıkardığı Yeni Ümit dergisinden daha kapsamlı bir dergi çıkarılmasına karar verilmişti.
Başta sayın dekanımız olmak üzere, öğretim üyeleriyle görüşüldü. Büyük sınıflardaki ağabeylerimiz konuya duyarlı davrandılar ve İSLAM MEDENİYETİ adıyla bir mecmua çıkarılmaya karar verilmişti. Yazı ailesi de profesörlerden, öğretim üyelerinden tanınmış yazarlardan oluşturulmuştu.
İşte tam bu sırada benim de bir şeyler yapmam lazımdı. Mecmua çıkarma hazırlıkları hızla ilerlerken günlerce ne yapabileceğimi düşündüm.
Mecmuada çıkacak köşeler belirlenmişti:
İlahiyat,Tasavvuf,Tarih,Maarif,Hukuk,İktisat,Psikoloji,Sosyoloji,Dil,Edebiyat,Tıp,San’at,Neşriyat-Tenkit-Tahlil,Haber.
Fıkıh köşesi yoktu. Bugünkü gazetelerde görünen ve bilinen şekliyle soru cevap köşeleri o dönemdeki gazetelerde, mecmualarda, dergilerde pek yayımlanmıyordu…
Kendi kendime dedim ki; “Acaba ilk çıkan mecmuada bir ilan yapsak… Okuyucular mektupla soru sorsalar… Bu soruların cevabını yayımlasak…”
Bu fikrimi Federasyon yönetimine ulaştırdım. İlgiyle karşıladılar…
“Acaba bu görevi hangi profesöre veya öğretim üyemize versek… Bu külfetli işi kim üstlenebilir? Diye birbirlerine sormaya başladılar.
Gayrı ihtiyari “ben…”demişim… Şaşırdılar. Olacak iş miydi? Bütün köşeler profesörler, öğretim üyeleri ve tanınmış yazarlar için açılmış…
Enstitünün 1-2-3 ve 4. sınıf öğrencilerinin hiçbirine tahsis edilmiş özel bir köşe yok…
Günlerce önce müsvedde olarak hazırladığım ve elimin altında bulunan “İlanı” yazı işleri müdürü Cahit Baltacıya verdim. Yönetimi topladı ve okudular…
İlanda şöyle yazıyordu:
“SORUNUZ SÖYLEYELİM
Her mevzuda, Sorunuz.Söyleyelim.İlahiyat-Tasavvuf-Maarif-Hukuk-İktisat-Psikoloji-Sosyoloji-Edebiyat-Tıp-San’at-Ahlak…mevzularında soracağınız sualleri, İSLAM MEDENİYETİ MECMUASI;Sorunuz söyleyelim sahifesinde en salahiyetli şahısların kalemlerinden size ulaştıracaktır.
Suallerinizi; İslam Medeniyeti Mecmuası, Sorunuz Söyleyelim sahifesi, Nuruosmaniye caddesi No-82/1.CAĞALOĞLU-İSTANBUL adresine yollayınız.”
Bu çok iddialı bir girişimdi. Ama ben de bir şeyler yapmalıydım. İlanın yayımlanıp yayımlanmayacağını yönetime bir daha soramadım. Mecmuanın ilk sayısının çıkmasını bekledim.
Mecmua yayımlandı…Bir de baktım ki İlan da aynen yayımlanmış….
…Ve o andan itibaren yaklaşık 50 yıldır yerel ve ulusal gazetelerde, dergilerde, radyolarda, internet sitelerinde devam eden “SORUNUZ SÖYLİYELİM” serüvenim ve yazı hayatım başlamış oldu.
Hoşça kalınız.