Küçük bir köyün herhangi bir kişisi olmakla başlayan bir hayat.
Aslında sıradan görünen ama farklı bir hayat onunkisi.
Doğduktan sonra, erkek olduğuna sevinilmesinden başka çok tada fark edilmeyen bir hikaye…
Hayat uzun bir serüven, imkanlar dahilinde herkes birçok özelliğini geliştirebilir.
Ama Allah bazılarını farklı bir bakış açısıyla yaratıyor mutlaka.
O, köyün herhangi bir kişisi ancak hayata bakışı onu farklı kılıyor diğerlerinden.
Babası Mehmet Ali;
hovardalık ve kumar peşinde koşmaktan, elde avuçta ne varsa çarçur etmiş; yetmemiş, arsa arazi satılıp borçlar ancak kapatılmış.
Halil’in eğitim durumu gündemde pek yer edinememiş.
Ufak tefek, yanağında, kendisine çok yakışan
çiller’i olan, esmer, siyah gözlü, tatlı mı tatlı bir çocuk.
Burnunun akıntısı hiç bitmez.
Annesi Meryem Hanım, 4 çocuğunun peşinden koşturup durur.
Yanağındaki çillerine bile yorgunluk düşmüş, yılların yükü gözlerinden okunuyor.
Kuran okumaya, öğretmeye meraklı dini bilgisi olan çalışkan bir kadın.
Halil evin en küçüğü.
Şımarma şansı hiç olmayan en küçüklerden…
Diğer iki oğlu babalarının izinden gidecekler gibi görünüyor.
Kızı Mukaddes ise hanım hanımcık bir genç kız. Annesine yardımcı olmaya, annesinin sırtındaki yükü almaya çalışıyor. Meryem Hanım’ın sırtındaki en büyük yük ise maddi imkansızlık.
Çocuklarını eş dosttan, aileden gelen yardımlarla doyurmaya, giydirmeye çalışıyor.
Mehmet Ali’nin yararından çok zararı var. Eve bile uğramıyor…
Halillerin evi;
2 gözlü, kırık dökük, tek katlı, eski bir ev.
Bir odası yatma ve oturma; diğer odası ise mutfak ve banyo olarak kullanılıyor.
Tuvaleti dışarda, üstü yeşil bir çadırla örtülmüş, yağmurda sürekli akar.
Halil’in okulda çok mutlu oluşunu, okuldan gitmek istemeyişini şimdi daha iyi anlıyorum.
Akşamları okul bitişinde öğretmeninin;
”Hadi bakalım herkes evine,benimle mi geleceksiniz sanki!” sözüne her zaman;
“Gelirim öğretmenim” cevabını verdiğini üzülerek anlıyorum.
İlkokula kadar geçen sürede yokluk ve ilgisizlik pek de anladığı bir şey değildi.
Kıyafetindeki yırtıklar çok da dikkatini çekmiyor, önemsemiyordu. Gerçi önemsese ne işe yarardı ki?Onun üstüne sıra gelmezdi.
Köy şartlarında iyi bir öğrenci olsa da ortamından dolayı potansiyelinin çok altında bir akademik başarısı vardı.
Ama olsun; “Adam’dı.”
Onun diğer çocuklardan ayıran en önemli özelliği belki de duygularıydı. Olaylara çocuk yaşına rağmen büyük yorumlar yapmaktaydı. Duygusal ve hafızası kuvvetli biriydi.
Hatta bir gün; ”Öğretmenim bana 2 yıl önce verdiğiniz not defterini kullanmaya kıyamadım hala duruyor, ömrüm boyunca saklayacağım.” diyerek beni çok şaşırtmış ve duygulandırmıştı.
Büyüyünce ne olmak istediğini sorduğumda tereddütsüz bir şekilde;
“Öğretmen” cevabını vermişti.
Sebebini sorduğumda ise; “Aslında mimar olmak isteğini ancak öğretmenler mimar gibiler öğretmenim. İnsan inşa ediyorlar, ben insanlar yetiştirmek istiyorum sizin gibi.” cevabını almıştım.
Fikriyatı ve ruh dünyası beni iyiden iyiye şaşırtmaya devam ediyordu.
Bu çocuk için bir şeyler yapmalıydı, elinden tutmalı yön vermeliydi.
Sürekli ev ziyaretleri ve aile ile iletişimle öncelikle Halil’in özel bir çocuk olduğunu anlatmak gerekiyordu.
İşin üzücü kısmı bunun aile tarafından bilinemeyişiydi.
Aile desteği olmadan Halil’e yardımcı olunamazdı.
Hayal dünyasını desteklemeli ve onu okumaya yönlendirmeliydi.
Elimden geleni yapabildim mi acaba?Yönlendirmelerim işe yarayacak mı?Halil’i bir gün iyi bir yerde görebilecek miyim?
Köyden gitme vaktim geldi artık.
Bu saatten sonra dua etmekten başka yapabileceğim şey arayıp ona ve ailesine rehberlik yapmak olacak.
Muvaffak olabilecek miyim?
Bilmiyorum.
Bazı çocukların şımarmaya hakkı yoktur ama bu, onların çocuk olduğu gerçeğini değiştirmez.
Allah yolunu açık etsin çocuk.
Umut işte…