Düşünsene bu ülkede sen bir Zeytin Ağacı’sın!
Hiç bir şeyden haberin yok. İnsan bile değilsin ki sana ceza kesilsin!
Sen toprağa tutunup, yüzlerce yıl yaşa, onlarca padişah, hükümet, başbakan, cumhurbaşkanı görüp, tarihe tanıklık et, ömrünce binlerce ton zeytin verip, insanları besle…
Sonra bir gün gelsin, birileri seni yandaş müteahhitlere kurban etsin..!
Zeytin Ağacı öyle mucizevi ki; 1500 yıllık olan bile meyve veriyor.
Meyvesi, yağı, hatta yaprağı bile paha biçilmez.
2 bin yıllık gemi batıklarında zeytinyağı küpleri bulunuyor. Anadolu’da da ağaç gibi değil, aileden biri gibi sayılıyor.
O madencilerde biliyor ki; zeytincilik yapsalar daha çok kazanç var.
Ama bunda da başka bir iş var!
Anadolu’nun Ege kıyılarını ziyaret eden Homeros bir gün zeytin ağaçlarının altında dinlenir ve ağaç Homeros’un kulağına fısıldar:
“Herkese aidim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.”
Ama Homeros Türkiye’nin bugünkü halini hesap edememiştir doğal olarak!
Yunan mitolojisinde bile zeytinin önemi vardır.
Zeus, kendisine en değerli hediyeyi verene kentin koruyuculuğunu verecektir ve bunun için bir yarışma düzenler.
Denizlerin tanrısı Poseidon, Zeus’a uzak diyarlara dahi uçarak gidebilen ve savaşta yenilmeyecek bir at armağan eder.
Athena ise zeytin ağacını… Zeytin ağacının muazzamlığı karşısında başta Zeus olmak üzere tüm tanrılar, tanrıçalar büyülenmiştir.
Poseidon bile zeytin ağacından o kadar etkilenmiştir ki, aralarındaki çekişmeye rağmen zeytin ağacının üstünlüğünü kabul eder.
Bunun üzerine, Athena zeytin ağacından bir dal kırıp Poseidon’a verir ve öylece aralarındaki düşmanlık zeytin ağacının rakipsiz güzelliği karşısında yok olur.
O günden sonra düşmana, ‘Zeytin dalı uzatmak’ deyimi de neredeyse tüm dillere tam da bu mitten gelmiştir.
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.”
Nazım Hikmet
