Gündelik işlerimizle meşgul olurken, sıradanlıktan şikayetçi olmaz mıyız?
Tek düze monoton bir yaşamdan…
Kalıplar içine konulmaktan…
Daha beter bir olgu ile karşılaşmamışsa insan, sıradanlığın bunaltıcı etkisinden çıkamaz…
Biraz daha açıklayıcı olursam, pandemi veya deprem gibi doğal afet zamanı, gerçi bunların doğal mı insan eliyle mi oluşturuldu şüphesini de gözetecek olursam, insanların sıradanlığı çırayla aradıklarına şahitlik etmedik mi?
Değişimin acısını bedenen ve zihnen yaşamadık mı?
Özellikle insanın yaşayış düzenine yapılan zorlama değişimi…
Bu nedenle sıradanlık, yeri gelinir, özlenen bir durum olup çıkabilir…
Özellikle kötü, daha kötü durumlar karşısında…
Ama kötülüğün sıradanlık olduğu bir durumu hiç kimse kabullenemez ve istemez…
Sürekli olarak olumsuzlukların yaşandığı bir duruma, insan psikolojisi uyum gösteremez…
Mezbahada sırasını bekleyen hayvanlar gibi düşünün…
Sıra bana ne zaman gelecek kaygısı dahi başlı başına bir stres kaynağıdır…
Oysa insan olmanın güzelliği bilinirken…
Kişileri sıradanlığa mahkum eden sistem, insanın yaratıcı potansiyelini baskılar…
Çünkü ömrünün uykuda olmayan kısmını sistemin çarkını çevirmeye adamıştır insan…
Kötülük de bu sistemden nemalanır…
“Hedefe giden bütün yollar mübahtır” zihniyetiyle yola çıkanlar…
Oysa bitiş noktasına yaklaşan veya gelen insan, bunun büyük bir aldatmaca olduğunu fark eder…
Ama iş işten geçmiştir…
Giden, kaybolan yaşam, bir daha eline geçmeyecektir…
YAZGI..!
Heyhat..!
Nasıl bir hayat..(?)
Sırtlıyoruz günleri küfelere,
Omuzlarımızın üzerinde.
Yükü ağır, ücreti ucuz,
Taşıyoruz her günü, aynı yükle.
Hafiflemeyecek bu küfe, biliyorum.
Daha da ağırlaşmasın, tek dileğim…
Sanmayın şikayetçiyim, sıradanlıktan.
Biten günün, gelecek günden farklı olmamasından.
Yitirilmiş umutlar, düşler dehlizinde,
Yaşam denilen prangalar eşliğinde…
Hırslarım yok, ümitlerim, isteklerim,
Sabahtan akşama kadar günü beklerim.
Tüm tıngırtılardan, vızıltılardan uzak.
Sığınağım, sonsuz hecelerim…
Sözcüklerle yaşamak, bu olsa gerek,
Tutunduğum tek dost, tek çare…
Gelmiyor onlar da çoğu zaman evime,
Öylece bekliyorum, sessizce…
Ocakta kaynayan çaydanlığım…
Sızlanarak suyunu çekince…
Hayat değerli,
Yaşayın her anı, ayrı ayrı,
Diyen bilgiç dede…
Sen niye yaşayamadın,
Çekip giden bu hayatı..(?)
Yazmamışsa yaradan alnına,
İyi, güzel tüm yazgıyı.
Nafiledir bu tatlı öğütler,
Attığın riyakar gülüşler,
Boşunadır, ah bu bekleyişler…
Yetişemeyiz sandığımız hayatın,
Koşarız peşinden tüm nefesimizle…
Bitmeyen işlerimiz için,
Konulur hedeflerimiz
Tek tek, birer birer…
Ehlileşti tüm varlıklar,
Bir sen kaldın ey insan..!
Neyine güveniyorsan
Hera’ya kan kusturan,
Senin de vaktin gelecek elbette..!
Zeus gücün bitince..!
Ama uslanmaz Adem’in dölü
Ağzı salyalı insan dölü,
Kötülükten alır ödülünü…
Konulan hedef midir, ömür mü?
Neyin yarışıdır, bilemeden…
Tavşan kaç, tazı tut..!
Neyi tuttun?
Neyi kaçırdın?
Tuttuğun elinde mi kaldı..?
Amnion sıvısı gibi kaygan,
Yaşamın elinden mi çalındı..(?)