Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ŞÜKRETMEK..!

Dostoyevski, “Başkalarının zavallılığına bakıp

Dostoyevski,
“Başkalarının zavallılığına bakıp kendi haline şükredenlerden tiksiniyorum.” derken neyi anlatmak istemiştir.(?)
Bu kişilerin, kendi acılarını başkalarının acılarıyla karşılaştırma yaparak kendilerini rahatlatan, kendisini yüceltmeye çalışan bencil insanlara olan tahammülsüzlüğünden bahsetmektedir…
Bu kişilerin kendi çaresizliğinin ve de eksikliğinin üstünü, başkalarının acılarıyla kapatmaya çalışmasının şikayetidir…
Dostoyevski’ye göre, gerçek şükür, insanın acısını anlamak ve hissetmekle başlar…
Çünkü her acıyı, insan olmanın ortak mirası olarak görür…
Katılmamak mümkün mü?
Ara ara görürüz kendi yakın arkadaşlıklarımız içinden de…
Siz bir sorununuzu içli içli anlatırken, karşı taraf yüzünüze karşı şükrünü çekme hadsizliğini göstermez mi?

Sizi dinlemez dahi.
Siz konuştukça mutlu olur. Dudakları gülümseme şeklini almıştır…
Başkalarının sorunlarıyla mutlu olan hadsizlerdir, bu kişiler..!
Dostoyevski gibi ben de nefret ederim bu tür bencil insanlardan…
Bazen karşınızda kıkır kıkır gülme haysiyetsizliği dahi gösterirler…
Siz kendinizi rahatlatayım derken karşı tarafı rahatlatmış, şükrünü çektirmiş olursunuz…
Sonra bununla da kalmaz sizi acınızla vurma eğiliminde de bulunabilirler…
Sizinle olan sohbetten kalktıklarında rahatlamış, yeniden yaşam motivasyonuna dönmüş olurlar…
Buraya kadar çok haklısın Dostoyevski.
Ama ben farklı pencereden konuyu ele almak isterim…
Farkındalık geliştirmek açısından…
Hem insanlığın acısını hissetmek, hem de farkındalık geliştirmek adına…
Özellikle mücadele açısından…
Mücadeleci olmayan, çabuk pes eden şimdiki neslimiz üzerinden…
Her şeyden memnuniyetsiz, doyumsuz ve de çabalamak istemeyen nesil üzerinden…

Yaşamak için dahi büyük mücadelede bulunan insanları örnek vermek açısından…
Amacım insanlara şükür çektirmekten ziyade, var olan koşullarından en yüksek faydayı sağlayabilmesidir…
Basit bir örnek verecek olursak;
Arabası olan bir kişi, lüks arabası olmadığı için içerlenebilir…
Aynı şekilde bisikleti olan bir kişi, lüks olmasa dahi bir arabası olmadığı için içerlenebilir…
Bisikleti olmayan bir insan ise bisikleti olmadığı için…
İki veya tek ayağı olmayan bir insan içinse yürümek, koşmak en büyük isteği değil midir?
Bu örnekleri çoğaltabiliriz…
Ev için, zenginlik için, sağlık için…
Önemli olan, Oh be..!
Evim de var, arabam da var, sağlığım da var demek değildir…

Bütün bunların farkında olarak şükrünü çekerek bencilce davranmak da değildir…
Esas olan, insan olarak kalabilmek ve elinden geleni yapabilmektir…
Bu tür doyumu yakalayamamış bireyler, maddesel zenginlikle donatılmış olsalar dahi manevi bir boşluğun içindedirler…
Bu boşluğu dolduracak tek şey toplumun bir parçası gibi davranmaktır…
Başkasının acısıyla kahrolun demiyorum…
En azından onun acısını anlamak ve yaklaşımda bulunmak, insan olarak kalabilmenin göstergesi değil midir?