Gazi Öğretmene göre İslam Medeniyeti dergisine cevaplandırılmak üzere gelen sorulara verilen cevaplar neredeyse bir fetva niteliği taşımalı ve Diyanet İşleri Başkanlığının fetvalarına ters düşmemeliymiş…
Aklına Enstitünün Dekanı merhum sayın Ahmet Davudoğlu hocası gelmiş…
Bir gün onlarca sorunun cevabını hazırlayarak çekine-çekine Dekan odasına girmiş…
Dekan Ahmet Davudoğlu tek başınaymış ve masasının üzerinde yeni çıkan İSLAM MEDENİYETİ mecmuası varmış…
Meğer Gazi Öğretmeni ilk günden buyana hatırlıyormuş…
Meğer mecmuadaki köşesini de okuyormuş… “Gel bakalım şeyh Gazi. Geç kalmadın mı?” demesin mi?..
Aman Allah’ım. Ahmet Dcvudoğlu hocası ancak sevdiği öğrencilere “Şeyh…” diye iltifat edermiş…
Bunu Ali Sarıkaya’dan duymuş…Şeyh diye hitap ettiği öğrenciler koskoca okulda bir elin 5 parmağından bile azmış.
Acaba hocası Gazi öğretmende ne görmüştü? Ona niye iltifat ediyordu? Bugün bile hala anlamış değilmiş…
Odasına girince oturmasını istemiş… Huzurunda oturmaktan utanmış, oturmamakta direnmiş… Israrla Gazi Öğretmeni i misafir kabul ettiği koltuğa oturtmuş…
Gazi Öğretmenin elinde bir zarfın içinde sorular ve sorulara verdiği cevaplar varmış…
Sayın Ahmet Davudoğlu “Oku bakalım…” demesin mi?
Gazi Öğretmen şaşırmış…Niçin geldiğini söylememiş ki…
Elleri titreye-titreye zarfı açmış, masaya koymuş…Masanın üzerinde onlarca soru ve cevap varmış…
Daha hiçbir şey söylemeden: “Önce soruyu, sonra da verdiğin cevapları oku…” demiş…
Gazi Öğretmen önce soruyu, sonra cevaplarını okumaya başlamış…
Birinci, ikinci, üçüncü, beşinci soru cevap…Hocada hiç ses yok…Dinliyor, dinliyor, sadece dinliyormuş…
Göz ucuyla bakmış, hocası gözlerini kapatmış, ellerini masanın üzerine koymuş neredeyse nefes bile almadan dinliyormuş…
Sesi titreyerek okumaya devam etmiş… Sona doğru neredeyse ağlayacak şekilde okumaya devam etmiş…
Soru-Cevap bitmiş, Gazi Öğretmen zaten bitmiş…
Sayın Davudoğlu gözlerini açmış, sağ elini masanın üzerine hızla vurmuş, “Cevapların hepsini yırt…” demiş…
Nasıl olurdu? Aylarca bu cevapları zor hazırlamış. Emre itaat etmemek olur muydu? Cevapların hepsini yırtmış… “Çöpe at. ‘’ Demiş, çöpe atmış…
Çekmeceden bir tomar parşömen çıkarmış, önüne uzatmış…
“- Yaz…” demiş; “Cevap: 1. ” -Yazmış. .. “- İkinci kâğıdı al…” demiş… İkinci parşömeni almış… ‘’-Yaz…” demiş ‘“Cevap: 2..” Yazmış…
Üçüncü, beşinci, yedinci, dokuzuncu, onuncu cevap…Hem de hiç soruları tekrar okutmadan…
Cevaplar bittikten sonra demiş ki: “Önümüzdeki pazar günü soruların cevaplarını hazırlamış olarak Kocamustafapaşa’daki evime gel…Son kontrolleri yapacağız. Mecmuada ondan sonra yayımlanacak…”
Gazi Öğretmen şaşırmış… 2.defa soruları okutmadan nasıl hepsini hatırlayıp cevaplandırmıştı? Hem de kaynak göstererek…Hem de gösterdiği kaynak kitapların cilt ve sayfa numaralarını vererek…Ve aynı zamanda yeni soruların cevaplarını kontrol etmek için kendisini tekrar pazar günü evine davet ederek…
Dini ağırlıklı sorulara hocası sayın Ahmet Davudoğlu’nun verdiği cevapları temize çekip mecmuada yayımlamaya başlayınca, o doyurucu cevapları okuyan okuyuculardan gelen mektupların sayısı adeta 2’ye, 3’e, 5’e katlanarak devam etmiş…
O güne kadar gelen sorulara verdiği cevapları da alarak pazar günü 2 otobüs 1 deniz otobüsü ile sayın hocası Ahmet Davudoğlu’nun Kocamustafapaşa’daki evine gitmiş…Sayın Ahmet Davudoğlu kendisini bekliyormuş…
Okulda iken merhum Ahmet Davudoğlu İlk defa okuduğu cevapları tamamen yırtıp yerine yenilerini yazdırmıştı.
Sayın Ahmet Davuduğlu evde bu defa verdiği cevapların yaklaşık üçte ikisini değiştirmiş düzeltmeler yapmış…
Bir ay sonra ikinci defa evine gittiğinde değiştirdikleri üçte bire düşmüş…
Ondan sonraki üçüncü ayda gittiğinde cevaplarda bazı düzeltmeler yapmış, cevaplarının büyük bir bölümünü onaylamış…
Dördüncü ay gittiğinde artık verdiği cevapları sadece dinlemiş ve fazla düzeltme yapmamış…
En son beşinci ayda gittiğinde demiş ki: “Var git Şeyh Gazi…Artık benim sana sorulara verdiğin cevaplardan sonra düzeltmelerle ilgili söyleyecek pek sözüm kalmadı. Sorulan soruları bu minval üzere cevaplandır…Ne bir fazla, ne bir eksik…Yolun açık olsun. ”
Bu sözler Gazi Öğretmen için adeta bir manevi “icazet” olmuştu…
…Ve Gazi Öğretmen 50 yılı aşkın süredir medya kuruluşlarında, radyo programlarında soruları cevaplandırmakta, makaleler, kitaplar yazmaktaymış….
Bunu da muhterem hocası merhum Ahmet Davudoğlu hocasına borçluymuş. Kendisini rahmetle anıyormuş…
İşte öğrencilik yıllarında başlayan ve emeklilik yıllarında da devam eden “Sorunuz Söyleyelim” , ‘’ Makaleler ‘’ , ‘’ Kitaplar ‘’köşesinin serüveni böyleymiş…
İslam Medeniyeti mecmuasına gelen soruları cevaplandırmaya devam ederken okuldaki eğitim öğretim günleri de devam ediyormuş…
Boş zamanlarında çevre gezileri de oluyormuş…
Burada bu gezilerle ilgili “GÜNLÜĞÜN”deki bir ansını da anlatmak istiyorum:
Büyükada’da bir arkadaşı varmış…Bir cumartesi günü tatilde Gazi Öğretmeni Büyükada’ya davet etmiş…
Akşam da yanında misafir kalmış…
Büyükada’da dikkatini çeken ilk şey hiç motorlu araç olmayışıymış…Faytonlar bu işi görüyormuş…
Akşam elektrik kesilmiş…Arkadaşı yemek hazırlarken Gazi Öğretmen mum aramaya çıkmış….
Her köşe başında bakkallar varmış… “Mum var mı? Diye sorduğu zaman “Yok…’’ diye cevap alıyormuş…
Bir, iki, üç, beş… bakkal dolaşmış…Bulamamış, ama bir şey dikkatini çekmiş…
Sokaktan geçen herkesin elinde birkaç tane mum varmış….
Önceden mum sorduğu ve olumsuz cevap aldığı bakkala biri girmiş…Elinde mumla çıkmış…İkinci girmiş mum alıp çıkmış…son gireni yavaşça takip etmiş… Rum şivesiyle “mum var mi?” diye sormuş. Mum alıp çıkmış…
Gazi Öğretmen de Rum şivesiyle mum var mı diye sormuş… “Var” cevabını ve mumu alınca şaşırmış.
Önceden yok diyen bakkallara da Rumca şive ile mum sorup almıştı…
Durumu arkadaşına anlattığı zaman arkadaşı demiş ki; “Rumlar hala “tehcir Kanununun” etkisinde Türk düşmanlığı yapıyorlar. Onlar bizden ne mal alır ne de bize mal satarlar…”
İşte Gazi Öğretmenin günlüğüne yansıyan bir hatırası…
Okula yeni başladığı yıl bir de Çanakkale gezileri varmış ki o da anlatmaya değer…
( devam edecek )
Aklına Enstitünün Dekanı merhum sayın Ahmet Davudoğlu hocası gelmiş…
Bir gün onlarca sorunun cevabını hazırlayarak çekine-çekine Dekan odasına girmiş…
Dekan Ahmet Davudoğlu tek başınaymış ve masasının üzerinde yeni çıkan İSLAM MEDENİYETİ mecmuası varmış…
Meğer Gazi Öğretmeni ilk günden buyana hatırlıyormuş…
Meğer mecmuadaki köşesini de okuyormuş… “Gel bakalım şeyh Gazi. Geç kalmadın mı?” demesin mi?..
Aman Allah’ım. Ahmet Dcvudoğlu hocası ancak sevdiği öğrencilere “Şeyh…” diye iltifat edermiş…
Bunu Ali Sarıkaya’dan duymuş…Şeyh diye hitap ettiği öğrenciler koskoca okulda bir elin 5 parmağından bile azmış.
Acaba hocası Gazi öğretmende ne görmüştü? Ona niye iltifat ediyordu? Bugün bile hala anlamış değilmiş…
Odasına girince oturmasını istemiş… Huzurunda oturmaktan utanmış, oturmamakta direnmiş… Israrla Gazi Öğretmeni i misafir kabul ettiği koltuğa oturtmuş…
Gazi Öğretmenin elinde bir zarfın içinde sorular ve sorulara verdiği cevaplar varmış…
Sayın Ahmet Davudoğlu “Oku bakalım…” demesin mi?
Gazi Öğretmen şaşırmış…Niçin geldiğini söylememiş ki…
Elleri titreye-titreye zarfı açmış, masaya koymuş…Masanın üzerinde onlarca soru ve cevap varmış…
Daha hiçbir şey söylemeden: “Önce soruyu, sonra da verdiğin cevapları oku…” demiş…
Gazi Öğretmen önce soruyu, sonra cevaplarını okumaya başlamış…
Birinci, ikinci, üçüncü, beşinci soru cevap…Hocada hiç ses yok…Dinliyor, dinliyor, sadece dinliyormuş…
Göz ucuyla bakmış, hocası gözlerini kapatmış, ellerini masanın üzerine koymuş neredeyse nefes bile almadan dinliyormuş…
Sesi titreyerek okumaya devam etmiş… Sona doğru neredeyse ağlayacak şekilde okumaya devam etmiş…
Soru-Cevap bitmiş, Gazi Öğretmen zaten bitmiş…
Sayın Davudoğlu gözlerini açmış, sağ elini masanın üzerine hızla vurmuş, “Cevapların hepsini yırt…” demiş…
Nasıl olurdu? Aylarca bu cevapları zor hazırlamış. Emre itaat etmemek olur muydu? Cevapların hepsini yırtmış… “Çöpe at. ‘’ Demiş, çöpe atmış…
Çekmeceden bir tomar parşömen çıkarmış, önüne uzatmış…
“- Yaz…” demiş; “Cevap: 1. ” -Yazmış. .. “- İkinci kâğıdı al…” demiş… İkinci parşömeni almış… ‘’-Yaz…” demiş ‘“Cevap: 2..” Yazmış…
Üçüncü, beşinci, yedinci, dokuzuncu, onuncu cevap…Hem de hiç soruları tekrar okutmadan…
Cevaplar bittikten sonra demiş ki: “Önümüzdeki pazar günü soruların cevaplarını hazırlamış olarak Kocamustafapaşa’daki evime gel…Son kontrolleri yapacağız. Mecmuada ondan sonra yayımlanacak…”
Gazi Öğretmen şaşırmış… 2.defa soruları okutmadan nasıl hepsini hatırlayıp cevaplandırmıştı? Hem de kaynak göstererek…Hem de gösterdiği kaynak kitapların cilt ve sayfa numaralarını vererek…Ve aynı zamanda yeni soruların cevaplarını kontrol etmek için kendisini tekrar pazar günü evine davet ederek…
Dini ağırlıklı sorulara hocası sayın Ahmet Davudoğlu’nun verdiği cevapları temize çekip mecmuada yayımlamaya başlayınca, o doyurucu cevapları okuyan okuyuculardan gelen mektupların sayısı adeta 2’ye, 3’e, 5’e katlanarak devam etmiş…
O güne kadar gelen sorulara verdiği cevapları da alarak pazar günü 2 otobüs 1 deniz otobüsü ile sayın hocası Ahmet Davudoğlu’nun Kocamustafapaşa’daki evine gitmiş…Sayın Ahmet Davudoğlu kendisini bekliyormuş…
Okulda iken merhum Ahmet Davudoğlu İlk defa okuduğu cevapları tamamen yırtıp yerine yenilerini yazdırmıştı.
Sayın Ahmet Davuduğlu evde bu defa verdiği cevapların yaklaşık üçte ikisini değiştirmiş düzeltmeler yapmış…
Bir ay sonra ikinci defa evine gittiğinde değiştirdikleri üçte bire düşmüş…
Ondan sonraki üçüncü ayda gittiğinde cevaplarda bazı düzeltmeler yapmış, cevaplarının büyük bir bölümünü onaylamış…
Dördüncü ay gittiğinde artık verdiği cevapları sadece dinlemiş ve fazla düzeltme yapmamış…
En son beşinci ayda gittiğinde demiş ki: “Var git Şeyh Gazi…Artık benim sana sorulara verdiğin cevaplardan sonra düzeltmelerle ilgili söyleyecek pek sözüm kalmadı. Sorulan soruları bu minval üzere cevaplandır…Ne bir fazla, ne bir eksik…Yolun açık olsun. ”
Bu sözler Gazi Öğretmen için adeta bir manevi “icazet” olmuştu…
…Ve Gazi Öğretmen 50 yılı aşkın süredir medya kuruluşlarında, radyo programlarında soruları cevaplandırmakta, makaleler, kitaplar yazmaktaymış….
Bunu da muhterem hocası merhum Ahmet Davudoğlu hocasına borçluymuş. Kendisini rahmetle anıyormuş…
İşte öğrencilik yıllarında başlayan ve emeklilik yıllarında da devam eden “Sorunuz Söyleyelim” , ‘’ Makaleler ‘’ , ‘’ Kitaplar ‘’köşesinin serüveni böyleymiş…
İslam Medeniyeti mecmuasına gelen soruları cevaplandırmaya devam ederken okuldaki eğitim öğretim günleri de devam ediyormuş…
Boş zamanlarında çevre gezileri de oluyormuş…
Burada bu gezilerle ilgili “GÜNLÜĞÜN”deki bir ansını da anlatmak istiyorum:
Büyükada’da bir arkadaşı varmış…Bir cumartesi günü tatilde Gazi Öğretmeni Büyükada’ya davet etmiş…
Akşam da yanında misafir kalmış…
Büyükada’da dikkatini çeken ilk şey hiç motorlu araç olmayışıymış…Faytonlar bu işi görüyormuş…
Akşam elektrik kesilmiş…Arkadaşı yemek hazırlarken Gazi Öğretmen mum aramaya çıkmış….
Her köşe başında bakkallar varmış… “Mum var mı? Diye sorduğu zaman “Yok…’’ diye cevap alıyormuş…
Bir, iki, üç, beş… bakkal dolaşmış…Bulamamış, ama bir şey dikkatini çekmiş…
Sokaktan geçen herkesin elinde birkaç tane mum varmış….
Önceden mum sorduğu ve olumsuz cevap aldığı bakkala biri girmiş…Elinde mumla çıkmış…İkinci girmiş mum alıp çıkmış…son gireni yavaşça takip etmiş… Rum şivesiyle “mum var mi?” diye sormuş. Mum alıp çıkmış…
Gazi Öğretmen de Rum şivesiyle mum var mı diye sormuş… “Var” cevabını ve mumu alınca şaşırmış.
Önceden yok diyen bakkallara da Rumca şive ile mum sorup almıştı…
Durumu arkadaşına anlattığı zaman arkadaşı demiş ki; “Rumlar hala “tehcir Kanununun” etkisinde Türk düşmanlığı yapıyorlar. Onlar bizden ne mal alır ne de bize mal satarlar…”
İşte Gazi Öğretmenin günlüğüne yansıyan bir hatırası…
Okula yeni başladığı yıl bir de Çanakkale gezileri varmış ki o da anlatmaya değer…
( devam edecek )