Atasözünde neden başka hayvan değil de keçi?
Keçi, inatçılığıyla bilinen bir hayvandır…
Bizlerin de bazı olaylar ve fikirlere bakış açımız ve yaklaşımımız hep bir keçi inadı edasıyla olmaz mı?
Dilimizden öyle kelimeler dökülür ki, kâtiyen, kesinlikle, asla, mümkün değil..!
Hatlarımız o kadar keskin, dilimiz o kadar sivridir ki elini uzatmaya, sizinle konuşmaya çekinir insanlar…
Taa ki kader sizi o istemediğiniz olayla sınayıncaya kadar…
Karşınıza tam da nefret ettiğiniz durumu çıkarmıştır…
“Şimdi göster bakalım marifetini?” der gibi..!
Apışıp kalırsınız! Ne yapacağınızı şaşırırsınız..!
Üzülürsünüz, dövünürsünüz, niye benim başıma bunlar geliyor diye dert yanarsınız…
Sonunda başarabilmişseniz, farkındalık bilinciniz açılmışsa, olaylara daha farklı yaklaşarak, olayların üstesinden gelmeyi öğrenirsiniz…
Aksi taktirde istemediğiniz bu olaylar silsilesi bir türlü yakanızı bırakmaz…
Mevlana’nın da dediği gibi:
“Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım… ”
“Canından saydığın yar bir gün el olur, aklın şaşar!
Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya!
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.
Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya.
“Öldüm’ der, yine de yaşarsın.”
Gündelik yaşantımızda da insanın buna benzer tabuları yok mudur?
Özellikle de başkalarını eleştirirken…
Ne ahlaksız kadın, kendisinden kaç yaş küçük insanla takılıyor..!
Ne ahlaksız bir adam, yaşına başına da bakmıyor..!
Komşuların kızını duydunuz mu, kötü arkadaşlıklar edinmiş..!
Öbürünün kızı da, kendi ailesine yakışmayan bir tutum sergiliyor..!
Ya falancanın oğlu..!
Ya filancanın kızı derken..!
Bir bakmışsınız kimi, hangi olayı ne kadar çok eleştirmişsek gelip başımızda bitmiştir…
Haydi bakalım, ayıkla pirincin taşını..!
Ayıklayabilirsen..!
Birçok insan bu durumlar karşısında sabit ahlaki hatlarını koruyarak, bir nevi yangına körükle giderek çok daha vahim yıkımları hayatlarına çekerler..!
Oysa istemediği bu otu benimsemese de, üzülse de, daha ılımlı ve pozitif yaklaşmaya çalışan, en azından anlamaya çalışan kişi aslında kendi sınavının basamaklarını çıkan kişidir…
Kişi bunu fark ettiği anda aydınlanma süreci başlamıştır…
Yani demek istediğim esas test edilen kişinin sevdiği, yakını değil, kendisidir…
Ya bu sınavdan bir şeyler öğrenerek bilinç seviyesinde boyut atlarsınız.
Ya da Simurg’un küllerinden yeniden doğmasına fırsat vermeden kül olarak, külden hayatlar olarak, sürekli keder ve üzüntüyle yaşantınıza devam edersiniz…
Seçim sizin…