Kerpiç evimiz, iki buçuk ev gibiydi. Samanlığı ve komu saymayacak olursak…
Hani bildiğiniz köy evleri olur ya…
Yama yama yapılmış odalar…
Her biri birine bitişik nizam…
Kendi damımızdan komşumuzun damına zıplamalar…
İki katlı evimizin altı ahırdı. İçinde inekler ve tavuklar…
Her merdiven iniş, çıkışında
küçük penceresinden bakmalar…
Evimizin içi de ikibuçuk odalıydı.
Zemini topraktan, tavanı topraktan…
Odalardan birine birbuçuk mağlı denirdi.
Ahşap korkulukla ayrılmış,
Mutfak gibi kullanılan bir köşe…
Tel dolabı.
Duvarda asılı ahşap kepçe,
elek.
Toprak küplere basılmış kelek…
Tel dolabındaki kaşıkların çoğu tahtadan.
Tabaklar ise çinkodan…
Küçük kahve fincanları…
İki kapısı dama açılan
tek nişli, tek bacalı toprak koridor…
Lavabo olmak için adım atmış
ancak lavabo olamamış.
Beton zemin ve tek musluktan oluşan
“Çark” denilen, bulaşık yıkama yeri…
İhtiyaç gidermek için
harmana kadar gitmeniz gerek.
Bunu söylemeye ne gerek…
Gece ansızın sıkıştığınızda
İlk müracaat.
Mecburen dama…
Ah o akşamlar…
Akşam olunca, bende bir sancı başlar.
Nasıl ki sabahın cenneti
olur akşamın dehşeti..!
Alacakaranlık içinde dahi yıldızlar.
Kaybolmuşlardır sanki, kızgınlar…
Derin karanlık bir gece.
Sizi tırmalar her gece…
Uzak ağaçlardan gelen
uğursuz baykuşun sesi…
“Guuuk guuuk” öter sinsice,
sizi sokar derin üzüntüye..!
Bir taraftan, baykuşun acıklı sesi.
Öbür taraftan, bugün tavandan
kafama ne düşecek endişesi..!
Gece başlar, tavan konukları.
Ne uyurlar ne de uyuturlar sizleri..!
Cisir, dallar ve topraktan bir yuva.
Onlara sorsan mekanları on numara…
Her türlü haşere kol gezer…
En çok korktuğum ev sahibi,
boğumlu kuyruğunu havada tutan
her an sokmaya hazır kibirli akrep..!
Sabahı sabah ederken,
bugün de sokulmadık sevinci..!
Koridorda duran hasır sepet,
ters çevrili bir şekilde bizi bekler.
Kaldırırız sepeti havaya,
koyarız kahvaltıyı sofraya…
Taburenin üstüne konulan sini,
çevresine dizilir yiyici…
Yeniden güne merhaba.
Bu sefer güzelliği tatmaya…