Bayan Şule Toprak soruyor:
SORU: Biz kadınlarla ilgili verdiğiniz cevaplardan dolayı size teşekkür ediyoruz.
Benim bugünkü sorum genel…
Kadınlarla ilgili değil…
Dini bir, Kur’an-ı bir, Allah’ı bir olan insanlar niçin mezheplere ayrılmıştır?
Bu mezhep ayrılıklarının Dine zararı yok mudur?
Bu ayrılıkların vebali kime aittir?
Bazı bölgelerdeki mezhep ayrılıklarının Dinin ilerlemesine zararı dokunmuyor mu?
Vereceğiniz cevap için şimdiden teşekkür ediyoruz.
Bu sorunun cevabını kadınlarla ilgili yaptığımız sohbet toplantısında hemcinslerime okuyacağım.
Yanlış değerlendirmelerin önüne geçmek istiyorum…
CEVAP: Bir dinin, bilginleri arasındaki yorum farklılıklarından meydana gelen görüşlere mezhep denir.
İslam dininde var olan mezhepler arasında temelde bir ayrılık yoktur. Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimizin sünnetinde kesin bir ifade yoksa müctehid, ictihad ederek konuya çözüm getirir.
Peygamber Efendimiz Cenab-ı Allah’tan aldığı emirleri insanlara ulaştırmış ve onlara Kur’an-ı Kerimi tebliğ etmişti.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’den ayrı olarak Peygamber Efendimizin söylediği sözler Müslümanlar tarafından tamamen ezberlenmiş, yaptığı işler, hareketler ve davranışlarla başkalarının yaptığını gördüğü halde ses çıkarmadığı fiiller tamamen öğrenilmişti.
Herhangi bir dini hüküm hakkında karar verme kolaylığı mevcuttu.
Aradan yıllar geçmiş ve İslam ülkeleri genişlemişti.
Bu sıralarda da Sahabeler ile sonraki devrelerde Din alimleri Müslümanlığı yaymak, Allah ve Resulünün emirlerini insanlara tebliğ etmek üzere yeni Müslüman olmuş ülkelere gönderilmeye başlanmıştı.
Bu ülkelere giden İslam bilginleri de Allah’ın emirlerini, Peygamberin sözlerini o ülke insanlarına anlatmaya başlamıştı.
Anlatılan Ayet-i Kerimeler ve Hadis-i Şerifler üzerinde bütün ülkelerde tam bir birlik ve beraberlik vardı.
Yine o dönemlerde çeşitli İslami hükümler hakkında ictihat yapabilecek derecede güçlü Din alimleri de vardı.
Bu Alimler Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerifleri çok güzel şekilde açıklamışlardı.
Ancak Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerifleri açıklarken Kur’an ve hadislerin özünü değil de Fer’i hükümlerden bazılarını farklı şekilde anlamışlar ve farklı şekilde anlatmışlardır.
Dinin aslında, özünde değil de Fer’i Meselelerde, fer’i hükümlerde farklı görüşler ve farklı mezhepler ortaya çıkmıştır.
Ancak bu farklılık asli meselelerde değil Fer’i meselelerdedir.
Dinin asıl hükümlerinde herhangi bir farklılık söz konusu değildir.
Çünkü Peygamber Efendimiz zamanında olsun, ondan sonraki dönemlerde olsun çeşitli yerlere giden bilginler Peygamberimizin sözlerini bizzat kulaklarıyla İşitmemişler ve yaptıkları fiilleri gözleriyle görmemişlerdi.
İşte bu sebeple fer’i mes’elelerde farklı yorumlar ortaya çıkmıştı.
Bundan da mezhepler meydana gelmiştir.
Esasen hiç bir mezhep imamı:
“Ben mezhep kuruyorum. Benim mezhebimi kabul ediniz.” dememiştir.
Onların vefatından sonra onların görüşlerinin benimsenmesiyle mezhepler ortaya çıkmıştır.
Tekrar belirtmekte fayda vardır ki Hanefi, Maliki, Şafii ve Hambeli… mezhepleri dediğimiz hak mezheplerin hiç birinde dinin aslî hükümlerine ait hususlarda görüş ayrılığı yoktur.
Görüş ayrılığı fer’i meseleler dediğimiz teferruattadır.
Esasen İslamiyeti kabul eden yeni ülkelerin pek çok adet, gelenek ve görenekleri vardır.
Buralara İslamiyeti yaymak için gönderilen kimseler bu bölgelerde her türlü dini hükmü teker-teker, ayrı-ayrı ele almışlar ve fer’i mes’elelerdeki bazı ufak tefek görüş ayrılıkları bundan kaynaklanmıştır.
Günümüzde hak mezhep olarak kabul edilen mezheplerin dışında da görüş ayrılığından doğan bazı mezhepler vardır.
Bu mezheplerden bir kısmı inanç yönünden hatalı görüşlere sahiptir.
Bunun yanında Hanefi, Maliki, Şafii ve Hambeli mezheplerine benzer Kur’an-ı Kerime ve Hadisi Şeriflere uygun daha başka mezhepler de ortaya çıkmış ancak bu mezheplerin görüşlerini benimseyen kimseler sayıca az olduğu için bu mezhepler gelişememiştir.
Hak mezheplerin kendi aralarındaki ayrılıkları özde değil, şekildedir.
Bu ayrılıkların dinimizin ilerlemesine herhangi bir zararı yoktur. Bilakis daha da faydası vardır.
Hoşça kalınız.