Gazetemizde köşe yazılarımın çıkmaya başlamasından bu yana okuyucularımdan cevaplandırılmak üzere onlarca mail aldım ve almaya devam ediyorum.
İnternet mail adresine gelen soruların bir kısmı özeli ilgilendiren bir kısmı da geneli ilgilendiren sorulardı.
Özeli ilgilendiren soruların cevaplarını ilgililerin mail adresine gönderiyorum.
Bir kısım okuyucularım geneli ilgilendiren soruların cevaplarının gazetelerimizde de yayınlanmasını istemektedirler.
Okuyucularımın mail adresime ( mail adresim: gazimert333@gmail.com ) gönderdikleri soruların bir kısmını siz değerli okuyucularımla da paylaşıyorum:
Bundan yaklaşık iki ay önce İstanbul Beşiktaş’tan Sayın Kamil Aktaş’tan Kur’an-ı Kerim ile ilgili bir soru geldi.
Soru ve cevabımı sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Sayın Kamil Aktaş’ın sorusu şu:
SORU: ‘’…Geçtiğimiz günlerde Gazetenin internet sitesinde Kur’an-ı Kerim ile ilgili bir yazınızı okudum. Yazınız ikna edici ve doyurucu idi. Ancak yazınızı okuduktan sonra zihnimde bazı sorular oluştu.
Acaba Kur’an-ı Kerim Türkçe olarak okunup yazılamaz mı?
Türk Milleti olarak bizler de Kur’an-ı Kerimi kendi dilimizde okusak dinimizi daha iyi öğrenmiş olmaz mıyız?
Kur’an-ı Kerimi Türkçe olarak okutmamakla kârdan ziyade zarar olmuyor mu? Ezan da Türkçe Okunamaz mı?
Bu konuda diğer okuyucularınızın da bilgilenmesi için gazetemizde etraflıca malumat verir misiniz? Duyduğumuza göre Ebu Hanife de buna cevaz vermiş. Ne dersiniz? ‘’
CEVAP: İlk bakışta mü’minlerin söylediklerini anlayarak rabbine İbadet etmesi normal, hatta şayanı arzu gibi gözükebilir.
Bu durumda ibadet, Müslüman milletlerin konuştuğu çeşitli dillerle eda edilmesi gerekecektir.
Biraz insaflı ve akl-ı selimle düşünülecek olursa böyle bir hal tarzına karşı koyan çeşitli sebeplerin bulunduğu ortaya çıkacaktır:
İslamiyet herhangi bir kavmin, bir milletin dini olsaydı: O kavmin, o milletin diliyle kullanılabilirdi.
İslam’a inananlar sadece bir millet, bir kavim değildir.
Bugün yeryüzünde müstakil İslam devletlerinin sayısı 50′ ye yaklaşmaktadır.
Müslümanlar ekseriyette oldukları halde başka devletlere tabi olanların sayısı 30’a, Müslümanların azınlık halinde yaşadığı ülkeler ise 60’a yaklaşmaktadır.
Müstakil İslam devletlerinden: Afganistan, Arnavutluk, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Cezayir, Çad, Dohamey, Fas, Fildişi sahili, Gine, Iran, Irak, Kamerun, Kuveyt, Libya, Lübnan, Malezya. Mali, Moritanya, Nijerya, Nijer, Okta Afrika, Pakistan, Senegal, Sierre Ledna, Somali, Sudan. Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün, Tunus, Yemen Türkiye… Gibi memleketler ayrı ayrı lisanlarla ibadet etmeye kalksalar İslam birlik ve beraberliğinden söz etme imkânı ortadan kalkacaktır.
Bir de: Ekseriyeti Müslüman olduğu halde İngiltere’ye bağlı olan: Aden, Katar, Umman, Buruney, Maldiv adaları, Cambiyay’la: Komünizmin çöküşüyle birlikte bağımsızlık hareketlerine girişmelerine rağmen resmen Sovyetler Birliği’ne bağlı gibi olan Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan gibi memleketlerde yaşayan Müslümanlarla: Almanya, Arjantin, Avustralya, Bulgaristan, Fransa. İtalya, Hindistan, Japonya, Kongo, Macaristan, Polonya, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan… Gibi memleketlerde yaşayan müslümanların hepsinin kendi dilleriyle ibadet etmeye kalkışacaklarını düşünürsek, durumun vehameti kendiliğinden ortaya çıkar.
Bir Müslüman Türk gencinin Almanya’ya işçi olarak gittiğini ve tek kelime Almanca bilmediğini, sokaklarda dolaşırken de Almanca ezan okunduğunu düşünelim.
Herhalde okunanın ezan sesi olduğunu kavrayamayacaklar.
Yine bir Arjantinli Müslüman’ın Çin’e gittiğini ve “Ching, Chang, Chung” a benzer sesler çıkardığını duyduğu kişiye bakışım tasavvur edelim.
Bir de gidilen ülkelerdeki camilerde minare olmadığını düşünelim
Hangi ülkeye gidilirse gidilsin o ülkenin lisanıyla Ezan okunduğu takdirde okunanın ezan olduğu dil bilmeyen kişi tarafından anlaşılamayacaktır.
Namaz kılarken de durum aynı olacaktır. Vatanında Almanca namaz kılan bir Alman Türkiye’ye geldiği zaman Türkçe namaz kılmıyorsa hiç bir şey anlamayacak ve ibadetini de sağlıklı yapamayacaktır.
Bu durum Allah’a ibadet etmenin özüne aykırıdır.
Cihanşümul bir din bütün müminler için müşterek temellere ihtiyaç gösterir.
Metafizik ve Psikolojik yönden de Kur’an-ı Kerim’in yabancı dillere çevrilerek ana dille ibadet edilmesi normal karşılanmamaktadır.
Secde Suresinin 6. ayetinde Cenab-ı Allah: “Mü’minlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir. Onun eşleri onların anneleridir. Akraba olanlar, miras hususunda Allah’ın kitabında birbirine Mü’minler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu kitapta yazılı bulunmaktadır.” buyurmuştur. Bu ayeti kerimeye göre Peygamberimizin zevceleri bütün Müslümanların anneleridir.
Bîr bakıma arapça bütün müslümanların ana dilidir.
Prof. Muhammed Hamidullah’ın belirtiği gibi kimse bu durumda ibadetin ana diliyle yapılmadığını söylememelidir.
Yine Mııhammed Hamidullah’a göre herkes kendi dilinde ibadet etmeye kalkışsa bu durumda, siyasi, milli, şahsi bazı gerginlikler de ortaya çıkabilir.
Mesela: Bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk, bir Amerikalı Müslüman, bir Rus Müslümanın arkasında namaz kılmak istemeyebilir.
Arapça ise: Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i Şeriflerin dili olarak Müslümanların zihninde bir ta’zim, bir saygı halesine sahiptir.
Müslümanlar Arapçayı arapların dili olarak değil. Peygamberimizin, Mü’minlerin annelerinin, Allahın son kelamını bize bildirmek için seçtiği dil olarak kullanmaktadırlar.
Birleşmiş Milletler Kurulu toplantılarını düşününüz: Orada her delege kendi dilleriyle konuşmamakta ve ortak dil olarak benimsenen bir dille konuşmaktadır. Aksi takdirde delegelerin toplantıyı takip etmeleri de güçleşecektir. Bugün yeryüzünde mevcudiyetine inanılan dinlerin hiç biri temel, asıl, öz olarak aldığı kitalarının aslına veya kurucusunun nasihat ve vaazlarının orjinaline sahip değildir.
Müslümanların kitabında ise en ufak bir tahrifat yapılamamış ve yapılamayacaktır.
Bu orijinalliği de bozmaya çalışmamalıdır.
Böyle bir durum vaki olsa: Allah kelamına gösterilen hürmetin aynısını tercümesine de göstermek lazımdır ki bunun imkansız olduğu kabul edilmelidir.
Bugün ibadetin mahalli lisanla yapılması isteyenler maalesef kendileri ibadet etme zevkine varamayanlardır.
Zaten Kur’an-ı Kerim’de neler söylendiğini öğrenmek isteyenler için her dilde tercüme ve tefsirler vardır.
O tercüme ve tefsirlerden Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek mümkündür.
İmam-ı Ebu Hanifenin namazda Kur’an-ı Kerim’in tercümesine cevaz verdiği şeklindeki iddia artık bugün tamamen ortadan kalkmıştır.
Çünkü İmam-ı Azam Ebu Hanife pek zayıf bir ihtimalle Kur’an’ın Farsçaya çevrilmesiyle Farsça ibadet edilebileceğine dair fetva vermek durumuna iken en sahih fıkıh kitaplarında belirtildiği üzere bu fikrinden vaz geçmiştir.
Ebu hanife’nin bu fetvasından vazgeçtiği el-Mergani ‘nin Hidaye ve el-Haskafi’nin el-Durr el Muhtaar isimli eserlerinde bariz bir şekilde mevcuttur.
Kur’an Mu’cizdir. Bu i’caz kesinlikle tercümeye aktarılamaz.
Sorularınız için: ( gazimert333@gmail.com )
Hoşça kalınız.