Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SOHBET KÖŞESİ: SİİRT’TE ÇATIŞMADA GAZİ OLUP BİR KOLUNU KAYBEDEN BABAMIN VURULMA ANI VE ÖRNEK ÇALIŞMALARI

Yurt içinde ve yurt

Yurt içinde ve yurt dışında meydana gelen çarpışmalarda şehit düşen kahramanlarımızı duydukça ve Gazilerimizi gördükçe kolunu cephede kaybeden GAZİ babamı hatırlarım.
Babam Gazi Hacı Ahmet Mert; PKK’nın uzantısı olan ayrılıkçı güçlerle savaşırken. savaşta gazi olup bir kolunu kaybeden, tek koluyla barışta, Anamur ve Bozyazı’da hayat kavgası veren, Anadolu’nun ayağına götüremediğimiz medeniyeti, yolu, suyu, ışığı, okulu, karakolu kendi imkânlarıyla yapan ve bize hediye eden bir isimsiz kahramandı.
O, Ülkeyi imar eden Anadolu’daki isimsiz kahramanlar gibi; Yokluklar içinde Anamur ve Bozyazı’yı imar eden insanlardan biriydi…
O, Savaşta kolunu kaybetmiş, Asker dönüşü Anamur ve Bozyazı Ya geldiği zaman çevresini organize etmiş, şimdi İlçe olan Bozyazı kasabasındaki köylerin yayla ve mahalle yollarını, İlkokulunu, karakolunu, köprüsünü, çeşmesini, camisini, Kur’an Kursunu yaptırmıştı.
Bugün sizlere harp malulü, savaşta bir kolunu kaybeden tek koluyla Bozyazı’da su kanalları yapmak suretiyle binlerce hektar arazinin sulanmasını sağlayan, yeşermesini sağlayan, sarıdikenlerle kaplı yöresini limon, portakal, muz cenneti haline getiren babam GAZİ lakaplı Hacı Ahmet Mert’ten bahsedeceğim.
Babam Gazi Ahmet MERT; Anamur’un Bozyazı kasabasında eski takvime göre 1320, Yeni takvime göre 1904 yılında doğmuştur.
Baba adı Mahmut, anne adı Seyde olan harp malulü merhum Ahmet Mert’in çocukluğu Anamur’da ve Anamur’a bağlı Bozyazı kasabasında geçmişti.
O’nun yaşadığı yılların içerisinde Türkiye ve Dünya’da neler olmamıştı ki…
O, Dünya’da ve Türkiye’de meydana gelen olayları çok yakından takip etmiş, çevresindeki insanlara bu olayların tahlillerini yaparak onları bilgilendirmiş, kendi çapında çözüm önerileri getirmiş aydın görüşlü bir kişiliğe sahipti.
Onun gençlik yıllarını geçirdiği 1940 ‘lı, 1945’li yıllar KITLIK YILLARI’ ydı…
Asker ve sivil 38 Milyon kişinin öldüğü, dünya tarihinin en büyük, en kanlı savaşı olan İkinci Cihan Savaşı yıllarında yöresini imar etmek için var gücüyle çalışmış ve Anamur’da İz bırakmıştır.
Neler yapmıştır?
Kısaca belirtmem gerekirse; İlk Muz bahçesini Bozyazı’da kuran o olmuştur.
Vehbi ağa isimli bir kişinin Alanya’dan getirip evinin önüne süs bitkisi olarak diktiği muz Fideciklerini almış, üretmiş ve yaklaşık 1000 metrekarelik bir alanda örnek bir muz bahçesi yapmış ve Anamur – Bozyazı yöresinde muz üretiminin yaygınlaşmasına önayak olmuştu.
O’nun gençlik yıllarında Anamur ve Bozyazı Ovasında Çeltik ( pirinç) üretimi yapılmakta idi.
Sulak ve göl halindeki çeltik tarlalarında üreyen anofel cinsi zehirli sivrisinekler nedeniyle yıllar yılı peş peşe 100’ lerce ölüm olayları meydana gelmişti.
Yörede ÇELTİK ekimi her yıl 100’lerce kişinin ölümüne sebep olmaktaydı.
Yerel yönetimler, Kaymakamlar, mülki idare amirleri, Jandarmalar birlikleri Çeltik ekimini yasaklamak için mücadele vermiş başarılı olamamıştı.
Çeltik ekiminde, sivrisinekten meydana gelen SITMA hastalığından toplu ölümlerin önlenmesi için önayak olmuş, tek koluyla Arklardan giden su savaklarını kapatmış, Ankara’dan heyetler getirtilmesine, Bakanlar kurulundan karar çıkartılmasına ön ayak olmuş, Bakanlar kurulu kararı ile yörede çeltik ekimi yasaklanmış, sıtma hastalığından meydana gelen toplu ölümlerin önlenmesini sağlamıştı.
Bozyazı kasabasında yaklaşık 10 kilometrelik KANAL yapımını gerçekleştirmiş ve Bozyazı ovasının sulanmasını sağlamıştı.
Yine Bozyazı’dan Kızılca köyü, Dereköy, Tersakan yaylasına giden yaya yolunun yapımında önderlik etmiş ve kazma – kürekle, insan gücüyle yayla yollarının yapımının gerçekleştirilmesini sağlamıştı.
Mahalle yolları yine O’nun gayretleriyle yapılmıştı.
Kendi mahallesine DENİZCİLER İLKOKULU’ nu yaptırmış ve mahalle çocuklarının bir saatlik yol kat ederek uzak yerlere gitmesini önlemişti.
Mahallesine yeni bir Kur’an Kursu yaptırmış ve aydın din adamları yetiştirilmesini sağlamıştı.
Bir kış günü yıkılan Bozyazı Karakolunu yeniden yaptırmış ve o dönemin üst makam askeri yetkililerden takdir ve teşekkür belgeleri almıştı.
Susuz olan Yaylalarda kuyu açılmasına önayak olmuş ve Yaylasında ilk Kuyu’yu açarak Kuyular sayesinde yayla yörelerinde susuzluğa çare bulmuştu.
Bütün bu hizmetleri askerlikten sonra tek ile yapmıştı.
Bu yönüyle de İZ BIRAKMIŞTI ve yapılan araştırmalar sonucu ANAMUR’DA İZ BIRAKAN 100 kişinin arasında yer almıştı.
Biraz da askerlik günlerinden ve PKK’nın uzantıları ile yaptığı çarpışmalardan söz etmek istiyorum:
Gazi Hacı Ahmet MERT askerliğini Güneydoğuda yapmış, çarpışmada kolunu kaybetmiş ve bunun için kendisine GAZİ unvanı verilmişti.
Şimdi onun hayatından bir anekdot sunacağım:
İyi bir eğitimden sonra Güneydoğu’ya gönderilen Ahmet Mert kendisini Türkiye’ye isyan eden ve adı sonradan PKK’ya çıkan İsyancı gruplarla çarpışan askerlerimizin arasında bulmuştu…
Gece-gündüz Siirt dağlarında aç-susuz, ayaklarındaki potinlerini bile çıkarmadan devlete isyan eden eşkıya takibine çıkıyorlarmış…
1 ay,2 ay,3 ay, 5 ay bu çarpışmalar devam etmiş…
Babam hep bu çarpışmaların içindeymiş.
Bir köyün yakınında bulunan karakolda gece gündüz demeden nöbet tutuyorlar ve gece baskına gelen eşkıyalarla savaşıyorlarmış…
Bu çarpışmalar bazen gündüz de oluyormuş…
Bir defasında çarpışmada eşkıya’lardan birini yaralamışlar ve Jandarma karakoluna getirmişler…
Kasığının üst tarafından yaralanan eşkıyayı tedavi ederken sünnetsiz olduğunu tespit etmişler ve karakol komutanına bilgi vermişler…
Eşkıyanın yarasını tedavi edip iyileştirdikten sonra onu konuşturmaya çalışmışlar…
Yaralı ekşiye kendisinin Ermeni olduğunu ve ayrılıkçı güçler ile işbirliği ederek her gece Jandarma Karakoluna taciz ateşi açtıklarını itiraf etmiş…
Ermenilerle işbirliği yapan isyancıları tek-tek ismen bildirmiş…
Başta Karakol komutanı olmak üzere babam dâhil karakolda görevli bütün askerler hayretlerini gizleyememişler…
Çünkü yaralı Ermeni’nin verdiği isimler her gün görüştükleri köyün muhtarı Bedo, köyün bakkalı, kendilerine her hafta yufka ekmek yapan komşu kadının eşi, köyün büyükbaş hayvanlarını güden sığırtmaç, her hafta askerlere yumurta getiren genç, köyün ihtiyar kurulu azasından 2 kişi ve komşu köyden isimlerini aldıkları 9 kişi…
Grup halinde dağlarda saklanan Ermeniler bu kişilerle birleşerek zaman-zaman Karakolu taciz ateşine tutuyor ve devletine bağlı olan köylüleri adeta haraca kesiyorlarmış…
Yaralı Ermeni ifadesi alınmak üzere Siirt’e askeri birliğe gönderildikten sonra verdiği bu isimler askerler tarafından takibe alınmışlar…
Bunu hisseden isyancı grup dağlarda saklanan Ermenilerle de birleşerek bir gece saat 24.00 sıralarında karakola saldırmışlar ve taciz ateşine başlamışlar…
Bu saldırıyı bekleyen askerlerimiz zaten hazırlıklıymış…
Karakolun arka tarafından açtıkları bir tünelden çıkarak eşkıyanın tahmin edemediği bir yönden ateşe başlayan jandarmalarla eşkıya arasında korkunç bir çatışma başlamış…
Karakol’da bulunan 12 kişilik Jandarma ile sayıları 60’ı bulan eşkıya arasında silahlı çatışma saatlerce sürmüş…
Babam zaman – zaman çocuklarını, torunlarını, mahallelileri toplar, askerlik anılarını anlatırdı.
Bu anılar yıllarca Anamur ve Bozyazı yöresinde dilden dile dolaşmıştır.
Bir toplantıda anlattıklarının bir bölümünü sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Çocukluğumda bu anıları bizzat kendi ağzından ben de dinlemiştim.
Babam çatışma ve vurulma anını şöyle anlatıyordu :
“Ben eşkıyalarla çatışmaya giren arkadaşlarımın en önünde bulunan incir ağacının altında bir gün önce kazdığımız siperdeydim…
Bizimle çatışmaya giren eşkıyalarla aramda neredeyse 15 – 20 metrelik bir mesafe vardı…
En önünde bulunan eşkıya ile neredeyse burun-buruna gelmiştik…
Bize ateş ederken tüfeğinin ucundan çıkan ışık en önde bulunan eşkıyanın yüzünü aydınlatmıştı…
Aman Allah’ım !..Bu oydu…Bu Bedo idi…Köyün muhtarı Bedo…O gün kendisiyle yolda karşılaşmış, selamlaşmış, konuşmuştuk…
O’nu görür görmez; “-Silahını at ve teslim ol Bedo…”diye var gücümle bağırmıştım…
Silahımın namlusunu kendisine çevirmiştim… O da beni tanımıştı…“Ateş etme Ahmet…”diye kısık bir sesle seslenmişti…
Çok kızmıştım…Bu alçaklık nasıl olabilirdi ?..Gündüz bizimle konuşuyor, gece bizimle çatışmaya giriyor…
Daha yüksek ve gür bir sesle; “Teslim ol Bedo… Yoksa ateş edeceğim…” Demiştim…
Daha kısık bir sesle; “-Siperden çıkarsam vuracaksın… Sen vurmazsan arkadaşların vuracak… Teslim olmam Ahmet…” demişti…
“-Ulan Teslim ol diyorum sana…”diye gürlemiştim…
Bizim bu konuşmamızı duyan ermeni ve ayrılıkçı göçlerden oluşan eşkıya’lar benim bulunduğum incir ağacına doğru devamlı ateş ediyorlardı…
Jandarmalarımız da onlara ateş ediyorlardı…
İncir ağacının yapraklarının tamamı gelen mermilerle yerinden kopmuş ve adeta üzerimi kaplamıştı…
Derken sol kolumda bir acı hissetmiştim…
Bir saniye içinde bu acı sebebiyle namlunun ucu Bedo’nun üzerinden biraz yana kaymıştı…
Bunu hisseden Bedo kendisinden umulmayacak bir sesle;
“-Kaçmak vaaaaaar!” diye bağırmış ve yaklaşık 3 metre yükseklikteki “mandaldan kendini aşağıya atmış ve kaçmıştı…
Bunu gören eşkıyalar da anlaşılmaz sesler çıkararak 3 metre yükseklikteki yerden kendilerini aşağı atıp kaçmışlardı…
Saldırıyı önlemiştim. Fakat yaralanmışım… O anda bayılmışım… Arkadaşlarım beni Karakolun içine taşımışlar… Sol kolumdan vurulmuşum… Kolumdan oluk gibi kan akıyormuş…
Tampon yaparak kanı biraz durdurmuşlar, telsizle askeri birlikten araç istemişler…
Beni Siirt’e askeri hastaneye götürmüşler..
Baygın vaziyetteyken beni muayene eden Doktor Abdüsselam bey öldüğümü zannederek morga kaldırılmamı istemiş…
Sedyeyle beni morga taşırlarken Operatör Dr. Yüzbaşı Hamdi Bey sedyenin yanından geçiyormuş…
Adeta imdat ister gibi kendisine bakmışım… Bu bakışım üzerine Morg yolundan beni geri çevirerek ameliyathaneye göndermiş…
1 günde hastaneye ancak gelebilmişim… Bu müddet zarfında sol kolum kangren olmuş ve kökünden kesilmesi gerekiyormuş…
Başarılı bir ameliyatla doktor Hamdi Bey sol kolumu kökünden kesmiş ve beni ölümden kurtarmış…
Siirt Askeri Hastanesinde beş buçuk ay yattıktan sonra birliğimle ilgi kurarak beni terhis etmişlerdi ve ben tek kollu olarak Anamur’a gelmiştim…
Askere gitmeden önce Fatma hanımla evlenmiştim…
Benim Siirt’ten Anamur’a kadar gelişim başlı başına bir roman olacak şekilde maceralarla doluydu…
Bazen trenle, bazen yaya, bazen katır sırtında zor şartlarda Anamur’a gelmiştim…
Anamur’a evime geldiğim zaman bütün insanlar bana acıyan gözlerle bakıyorlardı…
Öyle ya. Sol kolu olmayan genç bir delikanlı…
Komşu kadınların kendi aralarında: “Vah yazık! Ne kadar da yakışıklı !.Çocuğu da olmaz bunun…Hem olursa da tek kollu olur… Fatma’ya da yazık…”dediklerini duyuyordum…
Yüzbaşı Hamdi Bey bu sözleri duyacağımı ve moralli olmam gerektiğini tembihlemişti…
Onun için bu sözler hiç moralimi bozmuyordu… Askerdeyken Hastanede Türkiye’nin pek çok yöresinden arkadaşlarım olmuştu…
Onlardan öğrendiklerimi döndüğüm zaman kendi yöremde tatbik etmiştim…
Yayla yolunu yapmıştık.
Yaylada “kuyular çıkartmıştım…
Yaylamıza Cami yaptırmıştım…
Yaylamıza Kur’an Kursu ve lojman yaptırmıştım.
Denizciler mahallesine İlkokul yaptırmıştım.
Denizciler mahallesine Kur’an Kursu ve Lojman yaptırmıştım.
Bozyazı kasabasının karakolunu yaptırmıştım…
Gülnar İlçesi Ayvalı mahallesine Cami ve Lojman yaptırmıştım.
Sivrisinekten kurtulabilmek için Anamur’da Çeltik ekimini yasaklatmıştım…
Hastanede öğrendiklerimle köyüme adeta bir dispanser kurmuştum, yüzlerce hastayı iyileştirmiştim…”
İşte babam Gazi Hacı AHMET MERT’in anlattıkları ve küçüklüğümde aklımda kalanların bir kısmı bunlardı…
Babamın Hayat Hikayesini Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı iken Ağabeyim merhum Hamdi Mert “BİZİ YAŞATANLAR ” adıyla kitap haline getirmiştir.
BİZİ YAŞATANLAR kitabı Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı bir yarışmada birincilik kazanmış, 8’ inci baskısı da yapılmış 100 binlerce adet basılıp dağıtılmıştır.
Babam Gazi Hacı Ahmet Mert; Tek koluyla yaşantısını sürdürürken Anamur’a özellikle o dönemde Anamur’un bir kasabası olan Bozyazı İlçesine büyük hizmetler etmişti…
Yukarıda anlattığım şekliyle; Yaklaşık 60 kilometrelik yayla yolunu yaptırmış, Yaylaya Cami ve Kuran Kursuyla Lojman yaptırmış, Bozyazı’da yıkılan karakolun yenisini yaptırmış, Denizciler mahallesine cami, Kur’an Kursu ve Lojman yaptırmış ve yine 1972 yılında denizciler mahallesine İlkokul yaptırmıştı…
Anamur İlçe Milli Eğitim Müdürü iken babamın yaptırdığı ilkokulla ilgili bir anı ‘mı da sizlerle paylaşmak istiyorum:
20 Şubat 1972 yılında babamın yaptırdığı Denizciler İlkokulunun açılışında ben de bulunmuştum…
Anamur Kaymakamı Sayın Fahri Görgülü ilçeye yeni atanmıştı…
Babamın hizmetlerini kendisinden önce gelen kaymakamdan duymuş olmalı ki Denizciler İlkokulunun açılış töreninde babamın önceki hizmetlerini de öğen çok güzel bir konuşma yapmıştı…
İçel Milli Eğitim müdürü Sayın Ali Güleç de açılıştaydı…
O da okulun yapılmasında babamın gösterdiği gayretlerden bahsederek bu okulun adının Ahmet Mert ilkokulu olduğunu söylemiş bir gün sonra yayınlanan yerel gazetelerde : “HACI AHMET MERT TARAFINDAN YAPTIRILAN BEŞ DERSLİKLİ DENİZCİLER İLKOKULU AÇILDI” diye yazmıştı…
Açılan okula babamın adı verilmişti…
Açılışta İçel Bayındırlık müdürü Sayın Murtaza Akpolat da vardı…
O da konuşmasında hiç devlet desteği olmadan yaptırılan İlkokulun Mersin ilçeleri içinde örnek bir ilkokul olduğunu belirtmiş ve babamı tebrik etmişti…
Anamur Belediye başkanı Sayın Nuri Sinanoğlu, İlköğretim müdürü Sayın Nihat Uğur, Halk Eğitim müdürü Sayın Mehmet Tevfik Kaya ve 1000 ’lerce vatandaşın katılımıyla babamın yaptırdığı Denizciler İlkokulu açılmıştı…
Yetkililerin onca ısrarına rağmen babam adını okula verdirmemişti…
Nedenini soranlara da; Mürailik olur, gösteriş yapmak olur” demişti.
Ancak babamın vefatından sonra Bozyazı Belediyesi Denizciler mahallesine giden Caddeye Hacı Ahmet Mert caddesi adını vermişti.
Yine Gülnar İlçesi Ayvalı Mahallesine yaptırdığı Camiye vefatından sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “ Hacı Ahmet Mert Camisi “ adını vermişti.
İşte babamın hizmetleriyle ilgili bir anekdot…
… Ve işte Anamur Kültür Derneği tarafından organize edilen bir programla anılan ANAMURDA İZ BIRAKAN 100 KİŞİ arasında anılan Gazi Hacı Ahmet MERT buydu.
11 Temmuz 1981 yılında vefat etmiş ve Bozyazı’da askeri bir törenle kendi yaptırdığı Cami, Okul ve
Kur’an Kursunun yanındaki özel aile mezarlığına askeri törenle defnedilmişti.
Hoşça kalınız.