Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mersin’in özellikle kıyı kesimlerinde kötü zemin koşullarına sahip ALANLAR MEVCUT!

“Mersin kent merkezinin yapılaşması da çoğunlukla zayıf sıkışmış alüvyonlar ve

“Mersin kent merkezinin yapılaşması da çoğunlukla zayıf sıkışmış alüvyonlar ve sıkışmamış genç çökeller üzerindedir. Özellikle Akdeniz kıyı kesimlerinde zemin büyütmesinden dolayı bu bölümlerde olası olarak deprem daha şiddetli hissedildi!”

GÜL ÇAĞLAR

TMMOB Mersin tarafından “Mersin Deprem Raporu” kamuoyu ile paylaşıldı. Raporun 1. kısmında Mersin ile ilgili dikkat çeken konular yer aldı.
06 Şubat 2023 saat 04:17 de merkez üssü Kahramanmaraş‘ta başlayan depremler geniş bir alanda hissedilmiş ve 11 ilde can ve mal kayıplarına neden olmuştu. Bu illerde binlerce bina yıkılmış ve on binlerce vatandaş hayatını kaybetmiş, Mersin’de de deprem çok şiddetli olarak hissedilmiş, can kaybı olmamış, ancak halkta ciddi korku ve endişe meydana gelmişti. Özellikle kentimizin sahil bandında ve 40-50 yıllık yapılarda ikamet eden vatandaşların yaşadığı panik bu süreçte en çok dikkat çeken detaylar arasına girdi.
TMMOB ‘un hazırladığı bu raporun kapsamının Mersin’in depremselliği ve zemin özelliklerini ortaya koymak, kentin güncel yapı stoku hakkında bilgiler vermek, kentimizde dönüşüm ve yenileme alanlarının gelişimini rasyonel ve bilimsel kabullere dayalı bir şekilde tarif etmek, mevcut binaların hem yapısal hem de mekânsal olarak depreme nasıl hazırlanması gerektiğini belirtmek ve ayrıca mevcut alanların dönüşümünde kimyasal tehditlerin bertaraf yöntemlerini ortaya koymak, kentin mevcut imar planları ve nüfus hesapları üzerinden çıkarımlar yapmak, şehrin mevcut teknik altyapı alanlarının artan göçe ve olası depremlere karşı nasıl yönetilmesi gerektiğine vurgu yapmak, kentimizin tarım alanlarının ve tarımsal üretime dayalı sektörlerin bu süreçte nasıl hareket etmesini belirlemek, olası bir depremde kentimizin en az kayıpla önlem almasını Mersin halkını ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yapıldığı ifade edildi.
Mersin il merkezinin jeolojik özelliklerinden dolayı mikro bölgeleme o yapılması gereken bir alan olduğu söylenen açıklamada, “Mersin yapılaşma stokunun çoğu kıyı şeridinde yer almaktadır. Bu bölümlerin zemini alüvyon olup yeraltı su seviyesi yüksektir ve sıvılaşma riski bulunmaktadır. Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyüterek binalara iletilir. Alüvyon zeminlerde aynı zamanda zemin büyütmesi olarak tanımlanan olay meydana gelir ve alüvyon zemin üzerindeki yapılar kaya üzerindekilere göre depremi daha şiddetli olarak hissederler ve hasar alırlar. Biliyoruz ki deprem gibi tüm doğa kaynaklı afetlerle (heyelan, sıvılaşma, kaya düşmesi ve sel) baş edebilmenin tek yolu riskleri belirlemek ve önlem alarak yönetmekten geçmektedir. Bunun için de öncelikle risk haritalarının yapılması gerekmektedir. Bu çalışma Mersin sahil şeridi yerleşimi için olası deprem etkileri ve zemin risklerini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.” denildi.
Ölü Deniz Fay Sistemi
Mersin ve çevresini etkileyebilecek önemli fay sistemlerinin Ölü Deniz Fay Sistemi, Doğu Anadolu Fay Zonu ve Ecemiş Fay Zonu olduğu söylenen açıklamada, “Arap plakası ile Afrika plakası arasında transform sınır görevi gören Ölü Deniz Fay Zonu (ÖDFZ), güneyde Kızıl Deniz’den başlayıp kuzeyde Kahramanmaraş dolaylarındaki Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ)’na kadar uzanan sol yönlü doğrultu atımlı bir faydır. Güneyde K-G doğrultusunda uzanan fay zonu, Lübnan ve güney Suriye’yi geçtikten sonra Suriye’nin kuzeyindeki Ghab Havzası’nda farklı kollara ayrılmaktadır. Ghab Havzası’nın batısını sınırlayan kol Antakya’nın güneydoğusundan ülkemiz sınırlarına girerek, Asi Nehri’nin batısı boyunca K-G doğrultusunda Amik Ovası’na uzanan ÖDFZ, daha kuzeye devam ederek DAFZ ile birleşmektedir. Amik Ovası ve Karasu Vadisi’nin oluşumunda, ana fay zonu ile özellikle havza kenarlarını şekillendiren fayların da etkin olduğu belirtilmiştir. Tarihsel çağlar boyunca verimli topraklarından dolayı farklı medeniyetler için önemli bir yerleşim alanı olan Amik Ovası ve yakın civarında geçmiş sismik aktivite bulgularına göre (Ergin vd., 1967; Ambraseys, 1989; Guidobani vd., 1994; Ambraseys ve White, 1997; Al-Tarazi, 1999; Khair vd., 2000; Guidobani vd., 2004) M.Ö. 3. yy’dan günümüze kadar 40’ın üzerinde yıkıcı deprem meydana gelmiştir. Tarihsel dönemde Antakya’da 115 yılında meydana gelen depremde 260 bin, Türkiye-Suriye sınırında 533 yılındaki depremde 130 bin, Antakya-Suriye sınırında 847 yılındaki depremde 70 bin, Halep-Suriye sınırındaki 1138 yılındaki depremde 230 bin, Kilikya (Adana) bölgesinde 1268 yılında meydana gelen depremde ise 60 bin kişinin yaşamını yitirdiği deprem katologlarında belirtilmektedir. 1822 yılının Ağustos ayında ve 1872 yılının Nisan ayında Antakya ve yakın yöresinde meydana gelen depremlerde Antakya kentinde çok büyük hasarlar aldığı saptanmıştır. Tarihsel süreçte meydana gelen bu depremler sadece Amik Ovası ve yakın bölümlerinde değil, Adana ve Mersin gibi civar yerleşim yerlerinde de önemli yıkım ve can kayıplarına sebep olmuştur. Bizans İmparatorluğu döneminde işlek bir liman kenti olan Soli Pompeipolis kentinin (bugünkü Mezitli-Viranşehir) MS 528 veya MS 526 yılında meydana gelen Büyük Antakya depreminde büyük ölçüde yıkıldığı belirtilmektedir.” ifadelerine yer verildi.
Diğer 2 fay hattı ile ilgili şu bilgiler verildi;
Doğu Anadolu Fay Zonu
“İlk kez Arpat ve Şaroğlu (1972) tarafından tanımlanan DAF Bingöl’ün Karlıova ilçesinden Hatay iline kadar uzanmaktadır. Anadolu Mikro Plakası ile Arap Plakası arasındaki Doğu Anadolu Fay Zonu (DAF), KD-GB uzanımlı, yaklaşık 550 km uzunluğunda, sol yönlü doğrultu atımlı bir fay niteliğindedir. DAF’ın Karlıova ve Hatay arasında yer alan 6 segmentten oluştuğu (Karlıova-Bingöl, Palu-Hazar Gölü, Hazar Gölü-Sincik, Çelikhan-Erkenek, Gölbaşı-Türkoğlu ve Türkoğlu-Antakya segmentleri) ve Geç Pliyosen’den günümüze yıllık ortalama 5-8 mm kayma hızıyla toplam 15-22 km atıma sahip olduğu belirtilmektedir. Başka bir çalışmada ise DAF üzerindeki kayma hızının Jeolojik, jeomorfolojik ve GPS verilerine göre yaklaşık olarak 8-10 mm/yıl olduğu söylenmektedir (Gümbür, 2022). Tarihsel ve aletsel dönemlerde meydana gelmiş olan depremlere göre; Doğu Anadolu Fay Zonu üzerinde Kahramanmaraş ve yakın çevresinde meydana gelmiş ve bölgeyi önemli derecede etkilemiş olan 1114 ve 1513’te iki büyük deprem (Mw>7) olduğu görülmektedir. DAF zonunda büyüklüğü 7’den büyük olan bu depremlerin tekrarlanma periyodunun 300 ila 400 yıl olduğu vurgulanmaktadır.”
Ecemiş Fay Zonu
“Ecemiş Fay Kuşağı; kuzeydoğuda Kayseri ile güneybatıda Ortaköy arasında çizgisel bir çöküntü olarak yüzey görünümü sunan yaklaşık 1-6 km genişlikte 300 km’ den fazla uzunlukta, NE – SW doğrultulu sol yanal nitelikli bir kırık sistemidir. Bu fay bölgesel olarak düşünüldüğünde Kuzeyde Erciyes Dağı civarından başlayarak Mersin ili civarında Akdeniz’e kadar uzanır. Ecemiş Fay Zonu son yüzyıl içerisinde düşük bir sismik aktivite sergilememesine karşın 1717 ve 1835 yıllarında Ecemiş yakınlarında meydana gelen iki adet depremin yıkıcı özellikte olduğu tarihsel kayıtlarda bildirilmektedir. Orta Anadolu Fay Sisteminin Gülek Boğazı ile Anamur arasında uzanan bölümü de Namrun Fay Zonu olarak tanımlanmış ve son yıllarda üzerinde önemli çalışmalar yapılmıştır. Mersin ve yakın yöresini en fazla etkileyebilecek olan Namrun Fay Zonu batıda, Gülek Boğazından başlar, güneybatıya doğru sırasıyla, Namrun (Çamlıyayla), Arslanköy, Sorgun Kuzeyi, Kurtsuyu Deresi, Göksu Irmağı ve Demirözü’nden geçerek Anamur kuzeyinde son bulur. “
“Soli Pompeipolis kenti büyük oranda yıkılma uğramış”
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine göre Mersin ve yakın çevresinde 1900 ile 2007 yılları arasında büyüklükleri 3-3.9 arasında olan 36 adet deprem, 4-4.9 arasında olan 16 adet ve 5-5.9 büyüklüğünde 4 adet olmak üzere toplam 56 adet deprem kayıt edildiği bilgisi verilen raporda, “Ancak hem 1900 yılı öncesi tarihsel deprem kayıtları, hem de 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri göstermiştir ki Mersin ilinin depremselliğini sadece il merkezi yakınlarındaki depremler belirlememektedir. Mersin ilinin depremselliğini genel olarak Ölüdeniz Fay Zonu, Doğu Anadolu Fay Zonu, Kıbrıs Yayı, Adana ve Osmaniye’deki fay sistemleri, Ecemiş Fay Zonu ve Akdeniz içerisinde yer alan faylar belirlemektedir. Mersin ve yakın civarında 1900 yılından günümüze büyüklüğü 5,9’dan daha büyük bir deprem olmamıştır. Ancak Mersin’i etkileyecek bölgelerde 6 ile 6,9 büyüklüğünde depremler meydana gelmiştir. Bunlar Kıbrıs Yayı (6 deprem), Adana-Ceyhan (3 deprem) ve Niğde il sınırı (1 deprem)  içerisinde meydana gelen depremlerdir. Mersin ilini etkileme potansiyeli olan bahsedilen bu fay zonlarında 1900 yılından günümüze meydana gelen depremlerde Mersin ilinde kayda geçen bir yıkım gerçekleşmemiştir. Ancak tarihsel kayıtlara göre MS 526 yılında Büyük Antakya Depremi olarak adlandırılan ve Antakya civarında Ölüdeniz Fay Zonu üzerinde meydana gelen depremde önemli liman kenti olan Soli Pompeipolis kenti (bugünkü Viranşehir mahallesi) büyük oranda yıkılma uğramıştır. Soli Pompeipolis kentinin belirtilen dönemde, belirtilen yerde meydana gelen depremde yıkılmasının temel sebebi kötü zemin koşulları ve zeminin uzaktaki bir deprem dalgasını büyütmesidir. Mersin ilinin özellikle kıyı kesimlerinde buna benzer kötü zemin koşullarına sahip alanlar mevcuttur ve bu alanlar üzerinde yapılaşma vardır.” denildi
“Mersin bu depremleri tahmini olarak 5 ile 6 arasında hissetti”
6 Şubat 2023 tarihinde Mw=7,7 ve Mw=7,6 büyüklüğünde meydana gelen depremlerin Mersin ilinde de şiddetli hissedildiği ve vatandaşlarda ciddi korku ve paniğe neden olduğu hatırlatılan açıklamada, “Gerçekleşen iki büyük depremin konum ve bölgesel büyüklük dağılım haritası görülmektedir. Bu dağılım haritasına göre Mersin ili bu depremleri tahmini olarak 5 ile 6 (Mw) arasında hissetmiştir. Deprem dalgaları her zeminde aynı davranışı göstermemektedir. Deprem dalgalarının farklı zeminlerden geçerken genliklerindeki değişim görülmektedir. Deprem dalgalarının genliği ve zaman aralığı genel olarak ana kayaçtan zayıf pekişmiş veya suya doygun malzemeye geçiş sırasında artmaktadır. Bu sebeple zayıf malzeme üzerinde yapılmış olan yapıların, ayrışmamış ana kayaç üzerinde yapılmış olan yapılara göre daha çok sarsılmaktadır. İlin kıyıdan uzak yüksek kesimlerinde ana kaya, güneye kent merkezine doğru gidildiğinde sırasıyla şıkışmış eski alüvyonlar, zayıf sıkışmış alüvyonlar ve kıyı kesimlerinde suya doygun ve/veya sıkışmamış gevşek genç çökeller mevcuttur. Mersin kent merkezinin yapılaşması da çoğunlukla zayıf sıkışmış alüvyonlar ve sıkışmamış genç çökeller üzerindedir. Özellikle Akdeniz kıyı kesimlerinde zemin büyütmesinden dolayı bu bölümlerde olası olarak deprem daha şiddetli hissedilmiştir.” hatırlatılması yapıldı.
“Mersin’de çalışılan alanda yeraltı su seviyeleri 2 m ile 9 m arasında değişiyor”
İnceleme alanında geçmiş dönemlerde yapılan yaklaşık 200 sondaj verisinden yararlanılarak çalışılan alanın yeraltı su seviyesi (YASS), zemin özellikleri ve sınıf aralıkları belirlenerek olası sıvılaşma potansiyeli olan alanların haritalandığı anlatılan raporda, “Mersin ili, Türkiye’nin 25 büyük akarsu havzasından biri olan Doğu Akdeniz Havzası içerisinde yer almakta olup bu havza; doğuda Seyhan Havzası, kuzeyde Konya Havzası ve batıda Antalya Havzası ile sınırlandırılmıştır. Doğu Akdeniz Havzası kendi içinde 7 alt havzaya (Tarsus Çayı Alt Havzası, Alata ve Lamas Çayları Alt Havzası, Göksu Nehri Alt Havzası, Sipahili Deresi Alt Havzası, Gözce Deresi Alt Havzası, Anamur Çayı Alt Havzası ve Delice Çayı Alt Havzası) ayrılmış olup çalışma alanı, Tarsus Çayı Alt Havzası ile Alata ve Lamas Çayları Alt Havzası içerisinde yer almaktadır. Mersin ilinde birçok akarsu bulunmakla birlikte bu çalışmanın sınırları içerisindeki başlıca akarsular; Deliçay, Müftü Deresi (Efrenk), Mezitli Çayı (Liparis Çayı), Gilindire Çayı ve Tece Deresi’dir. Mersin ili hidrojeolojik açıdan iki bölüme ayrılmış olup bunlardan birincisi, bölgenin kuzey kesiminde yer alan, genel olarak güneydoğuya eğimli sedimanter kayaçların bulunduğu, düşük verimli yamaç akiferi ve bölgenin güneyinde yer alan, yüzey alanı ve kalınlığı doğudan batıya azalan alüvyon malzemenin oluşturduğu, yüksek verimli kıyı akiferidir Mersin kıyı akiferi, Kuvaterner döneminden günümüze kadar yüksek dağlık kesimden kırıntılı malzemenin çok sayıda akarsu tarafından taşınıp ovalık kıyı kesimine biriktirmesi sonucu oluşmuştur. Mersin kıyı akiferinin beslenim mekanizmaları; kıyı kesimindeki yağış (yağmur), tarımsal sulama sırasında süzülme, akarsu yataklarından veya yapay sulama/drenaj kanal sistemlerinden sızma, dağlık alandan ovaya doğru yeraltı suyu akışı ve deniz suyu girişimi şeklindedir. Mersin kıyı akiferinde kuzeyden güneye doğru gidildikçe yeraltı suyu seviyesi artmakta ve Akdeniz kıyı kesimlerinde birkaç metreye kadar çıkabilmektedir. Mersin kıyı akiferinin yeraltı suları tarımsal, endüstriyel ve evsel amaçlarla yoğun olarak kullanılmaktadır. Bölgedeki hızlı kentleşme ve artan endüstriyel aktiviteler yeraltı suları üzerindeki baskıyı gün geçtikçe artırmaktadır. Bunun sonucunda yeraltı suları ile ilgili önemli problemler ortaya çıkmaktadır. Bu problemlerin en önemlilerinden birisi özellikle kıyı kesimlerindeki tuzlanmadır. Tarsus ve Mersin kıyı akiferlerinde yapılan birçok çalışmada kıyı kesimlerinde tuzlanma probleminin yaygın olduğu belirtilmiştir. Bu tuzlanma yeraltı suyunun kullanımını kısıtlayan/engelleyen önemli bir problem olmasının yanı sıra, bu kesimlerde yapılan yapıların özellikle temel bölümlerinde korozyona sebep olan çok önemli bir problemdir. İnceleme alanında daha önce çeşitli amaçlarla yapılan sondajlardan elde edilen yeraltı suyu seviye verileri derlenmiş ve  yeraltı suyu seviyesi haritasında oluşturulmuştur. Buna göre Mersin kent merkezinde çalışılan alanda yeraltı su seviyelerinin 2 m ile 9 m arasında değiştiği belirlenmiştir. Özellikle kıyıya yakın bölümlerde yeraltı suyu seviyesinin 2 m ile 4 m arasında değiştiği, kıyıdan kuzeye doğru gidildikçe yeraltı suyu seviyesin arttığı (8-9 m) görülmektedir. Bu seviyeler sabit seviyeler olmayıp mevsimlere ve yıllara göre değişim gösterebilmektedir. Yağışlı mevsimlerde yeraltı suyu seviyesi özellikle kıyıya yakın bazı bölümlerde 1 metre seviyelerine kadar çıkabilmektedir. Bununla birlikte bazı kıyı kesimlerinde aşırı yeraltı suyu kullanımı sonucu deniz suyu girişimi meydana gelebilmektedir. Bunun sonucu olarak da yeraltı suları tuzlanarak kullanımları kısıtlanırken, aynı zamanda binaların temellerinde korozyona sebep olmaktadır.” şeklinde ifade edildi.
“Zemin/bina etüdü yapılması çok önemli”
Deprem sırasında yapılarda hasar ve olumsuz etkilerin oluşturup can ve mal kayıplarına yol açabilecek birçok etken bulunduğu söylenerek, “Bu etkenlerin en önemlilerinden birisi yapının üzerinde bulunduğu yerel zemin koşullarıdır. Bunun için yerel zemin özelliklerinin ve sınıflarının doğru bir şekilde ortaya konması gerekmektedir. Ülkemizde 2018 yılına kadar “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik (DBYBHY-2007)” kullanılmaktaydı. 2018 yılında ise yapıların daha güvenli ve dayanımlı olmalarını sağlamak amacıyla 2007 yönetmeliği geliştirilerek güncellenmiş Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY) yayımlanmıştır ve bu Tablo 1’de verilmiştir. 2007 yönetmeliğindeki tabaka kalınlığı ve kayma dalga hızına göre dört adetle sınırlandırılan zemin sınıflandırılması, yeni yönetmelikte en iyi zeminden en kötü zemine göre sıralanarak altıya çıkarılmış (ZA, ZB, ZC, ZD, ZE ve ZF) ve bu sınıflandırmada ZA sınıfı en iyi zemini, ZF ise en kötü zemini temsil etmektedir. ZF zemin sınıfı en kötü zemin olduğu için bu zeminler üzerine bina yapılırken özel analizlerin yapılması ve yer hareket spektrumlarının kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Mersin kent yerleşim alanı ve kıyı kesimlerinde önceden yapılan sondajlardan elde edilen zemin verilerine göre 2018’de yayımlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği baz alınarak zemin sınıf aralıkları belirlenmiştir. Buna göre çalışma alanında üç zemin sınıfı (ZD, ZE ve ZF) bulunmaktadır. Alüvyon zeminler genellikle katmanlı yapıda oldukça heterojen olarak bulunurlar. Bu durum zemin sınıflarının dağılım haritalarını yapmayı güçleştirir. Bunun için bu çalışmada zemin sınıfları şu şekilde numaralandırılmıştır; ZA(0), ZA-ZB(1), ZB-ZC(2), ZC-ZD(3), ZD-ZE(4) ve ZE-ZF(5). Mersin kent yerleşim alanı ve kıyı kesimlerinde çoğunlukla ZD-ZE(4) sınıfı zeminler, daha az oranda da ZE-ZF(5) sınıfı zemin vardır. Bu zeminler ZD-ZE(4) ve ZE-ZF(5)), zemin sınıflama tablosuna göre kötü ve en kötü zeminlerdir. Özellikle ZE-ZF(5) sınıfı zeminler, çalışma alanının doğu kesiminde Karaduvar Mahallesi, Mersin Limanı’nın kuzey kesimleri, Viranşehir Mahallesi’nin bazı bölümleri ve Tece civarlarında bulunmaktadır. Bu bölümlerdeki zeminler “Sahaya özel araştırma ve değerlendirme gerektiren zeminler” olmaları itibariyle özellikle dikkate alınması gereken zeminlerdir. Bu alanlardaki özellikle 1999 öncesi yapılmış ve zemin etüdü yapılmadan inşa edilmiş yapıların ve zeminlerin öncelikli olarak kontrol edilmesi ve parsel bazında zemin/bina etüdü yapılması büyük önem arz etmektedir.” denildi.
“Mersin kent yerleşim merkezinin jeolojik yapısı alüvyon türü zemin”
Terzaghi, sıvılaşmayı “Sıvılaşma, suya doygun zeminin çökmesi sırasında, zemini oluşturan katı parçacıkların ağırlığının, zemini çevreleyen suya aktarılmasıyla oluştuğu bilgisi verilen raporda, “Bu olay sonucunda, zeminin herhangi bir derinliğinde hidrostatik su basıncı yükselerek, bu basıncın büyüklüğü suya batan zeminin birim ağırlığına yaklaşır” olarak tanımlamıştır. Bir başka tanımla zeminlerde sıvılaşma, boşlukları tamamen su ile dolu (YAS seviyesinin altındaki zeminler) olan özellikle kil içermeyen kumlu ve siltli zeminlerin deprem sırasında mukavemetlerini kaybederek, katı yerine akıcı sıvı gibi davranmaları sonucu meydana gelmektedir. Sıvılaşma olayı yeraltı su tablası altındaki kum ve siltin yüzeye çıkması ve üst yapıların zeminin içine batması, devrilmesi ve farklı oturma yapmasını sağlar. Yeraltı su seviyesi, zeminin türü ve tane boyut dağılımı, SPT darbe sayısı gibi faktörler sıvılaşma için önemli koşullardır. Zemin sıvılaşmasının oluşabileceği ortamlar;Genç, gevşek ve temiz kumlar ve siltli kumlar, holosen döneminde çökelmiş delta, akarsu, taşkın düzlüğü, alüvyal düzlük ve plaj ortamlarına özgü zeminler, gevşek dolgular ve maden atık barajlarında biriktirilen ince taneli malzemeden oluşan zeminler, 20 m’den daha fazla kalınlığa sahip değişik dane çaplarına sahip kum tabakalarından oluşan zeminler, altında ya da üstünde kil tabakaları bulunan 3-10 m kalınlığındaki kum tabakalarından oluşan zeminler, iri daneli kum tabakası üzerinde ince daneli kum tabakasının bulunduğu zeminler, tane boyu dağılımı uniform olan zeminler, yuvarlak şekilli danelerden oluşan zeminlerdir.Mersin kent yerleşim merkezinin jeolojik yapısını çoğunlukla Kuvaterner döneminden günümüze kadar oluşmuş alüvyon türü zeminler oluşturmaktadır. Mersin kent merkezi ve düzlük alanlarda alttaki birimler üzerine uyumsuz olarak gelen yamaç molozları, akarsu seki konglomeraları, delta çökelleri, kıyı çökel ve kumulları ile pedolojik oluşuklar olan kahverengi toprak ve alüvyal toprakların olduğunu belirtmiştir. Mersin kent merkezinin özellikle Akdeniz kıyısına yakın bölümlerinde delta çökelleri, kıyı çökel ve kumulları yer almakta olup, bu birimlerin sıvılaşma potansiyellerinin ortaya konulması gerekmektedir. Bundan dolayı bu çalışmada genel olarak 2. Çevre yolu ile Akdeniz arasındaki alanın sıvılaşma potansiyeli araştırılmıştır. İnceleme alanında daha önceden yapılmış yaklaşık 200 sondaj verisi kullanılarak sıvılaşma potansiyeli olan alanlar belirlenmiştir. Özellikle kötü zemin sınıfına sahip ve Akdeniz kıyısına yakın bölgelerin yüksek sıvılaşma potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Bu kayıpların Mersin kentinde yaşanmaması için zaman geçirmeden aksiyon alınması gerekmektedir. Sıvılaşma riski olan alanlardaki yapıların yaşları ve bu yapılara parsel bazında zemin etüdü ve sıvılaşma Mersin kent merkezinin jeolojik yapısını kuzeyden güneye; dağlık kesimlerde farklı yaşlardaki formasyonlar, kent merkezi ve düzlük alanlarda şıkışmış eski alüvyonlar, zayıf sıkışmış/gevşek alüvyonlar ve kıyı kesimlerinde suya doygun ve/veya sıkışmamış gevşek genç çökeller oluşturmaktadır.” şeklinde ifade edildi.