Asıl konuya geçmeden önce depremde vefat edenlere Allahtan rahmet, yaralılarımıza sağlıklar ve kederli ailelerine sabırlar diliyorum.
Konumuza gelince: Üniversiteyi bitirebilmemiz için bir konu verilir ve son sınıfta verilen konu bitirme tezi olarak değerlendirilirdi. Üniversite son sınıfta bitirme tezlerimizin teslim edilme zamanı da gelip çatmıştı.
Benim bitirme tezim ‘’İslamda Ahlak’’ konusu idi. Tefsir dersi ile ilgiliydi.
Tefsir dersinde Sayın Mehmet Sofuoğlu bitirme tezlerinin hepsinin toplanıp odasına getirilmesini istemişti.
Snav başlamıştı. Tez aldığım Sayın Mehmet Sofuoğlu hocamızın Tefsir dersinden bitirme sınavına girecektim…
Bitirme sınavında Celaleyn tefsirinden sorulacaktı… Enfal Suresini yıl içinde birlikte okuyup tercüme etmiştik…
Soru Celaleyn tefsirinin her yerinden çıkabilecekti… Ben teybe aldığım değişik sureleri adeta ezberlemiştim.
Sabahleyin başlayan sözlü sınava giren her arkadaş üzülerek çıkıyor, dersi geçemediklerini ima ediyorlardı.
Öğleye doğru son giren arkadaşımız sınavdan çıktığı zaman artık öğretmenin içeriye öğrenci almayacağını ve yemekten sonra sınava devam edileceğini söylemişti.
Çünkü Tefsir öğretmenimiz Sayın Mehmet Sofuoğlu böyle söylemiş…
Benim sıramın gelmesine 4 kişi kalmıştı. Karar verdim.Yemeğe gitmeyecektim.
10-15 dakika içinde salonda hiçbir öğrenci kalmamıştı. Hepsi yemeğe gitmişti. Ben snav odasının önünde tek başıma kalmıştım.
Sayın Mehmet Sofuoğlu hocam hala içerdeydi. Derken kapı açıldı. Bir baktı ki salonda tek başına ben varım. Beni önceden birkaç yönümle tanıyordu.
Tez’imle ilgili olarak birkaç defa kendisine soru sormuştum. Oradan da tanıyor…
Sınıfa teybimi getirmiştim. Birkaç dersini izin alarak teybe almıştım. Oradan tanıyor…
“Mâlâyânî” isimli müsvedde halindeki makalesini alarak değişikliklerle İslam Medeniyeti Mecmuasında yayımlatmıştım. Oradan biliyor…
Yani beni ismen tanıyordu. Kapıdan tam çıkmak üzereyken beni görmüştü. Kapattığı kapıyı tekrar açıp içeriye girip beni sınava çağırmıştı. Yemeğe gitmekten vazgeçmişti.
Şaşırmıştım. Benden önce sınava girecek daha 4 arkadaşım vardı.
Snav odasına girdim. Tefsir kitabı kapalıydı. Rasgele bir yeri açtı ve ; “Burayı oku ve tercüme et ‘’ dedi…
Ve benim bitirme tezimi eline aldı. İncelemeye başladı. Belli ki önceden de incelemişti. Çünkü belli yerleri açıyor oraları okuyordu.
Göz ucuyla baktığım zaman bazı yerlerin kurşun kalemle işaretlendiğini görmüştüm.
Bu kısa duraklamanın ardından bana verdiği sayfaya şöyle bir göz attım. Hiç okumadığım,hiç görmediğim bir yerdi.
Arapça ve harekesiz olarak yazılan metin yanlışsız okunacaktı. Okumaya başladım ama pek çok yanlışım olduğunu da biliyordum. Tam yarım sayfa okumuştum. Yanlışlarım o kadar çoktu ki…
Konunun uzmanı olanlar bilir ki harekesiz Arabca’da üstün yerine esre, esre yerine üstün okursanız anlam tamamen değişir.
Bir de harflerde bulunan noktalar var ki onlardan birinde de okuyuş hatası yaparsanız, cümlenin anlamı tamamen değişir…
Bir örnek vermek istiyorum;
Arabca’da bir “ha” harfi var. Ha’ nın üstünde bir nokta olursa genizden gelerek “ha” sesi çıkarılır. Eğer nokta olmazsa normal “ha” sesi çıkarılır.
Mesela; “Haleka’s-semâvâti vel-arz” cümlesini düşünelim.
Burada “ha” genizden gelen bir sesle söylenirse; “Allah yeri ve göğü helak etti.”anlamına gelir.
Eğer “ha” normal olarak söylenirse; “Allah yeri ve göğü yarattı.”anlamı ortaya çıkar…
İşte ben tefsir dersinin metnini okurken bu tip yanlışlıklar yaptığıma inanıyordum ama sayın Mehmet Sofuoğlu hocam devamlı benim hazırladığım “İslam’da Ahlak” adlı tezimi inceliyordu.…
Yaklaşık yarım sayfa okumuştum. Sona doğru iyice paniklemeye de başlamıştım.
Yanlışlarımın o kadar çok olduğunu tahmin ediyordum ki her an; “ çık…”demesini bekliyordum.
Çünkü yanlış okuyan arkadaşlarıma tercümesini bile yaptırmadan aynı kelimeyi söylemiş ve onlar Tefsir’den ikmale kalmışlardı.
“Çık…” yerine , “bitti mi ?” demesin mi?
Ben de gayr-ı ihtiyari o saniye “bitmedi…okuyamadım…” kelimelerini kullanacaktım ki “bit…”dememle birlikte ben sözümün devamını getirmeden önündeki Tez’ime bakarak “Vijdan mı,Vicdan mı ?..diye sormuştu.
Şaşırmıştım. “Vicdan…”dedim. “Öyleyse bunu düzelt…”dedi. Meğer ( c ) yerine ( j )yazmışım…
Yanlışlarla dolu yarım sayfalık okumayı yaptığım sırada Sayın Mehmet Sofuoğlu hocam benim TEZ’imle ilgilenmişti ya…
“Tamam…”dedi. “Okuyuşun tamam…” “Şimdi de Tercümeye geçelim…”
Ben okuduğum sayfayı kapatmıştım. Yeniden başka bir sayfa açmıştı. “Bu sayfayı hem okuyacak, hem tercüme edeceksin…”demişti.
Aman Allah’ım !.. Şansa bakın ki ben bu sayfayı tanıyordum…
Bu sayfayı bana kurs veren Sayın Sadreddin Yüksel hocam okuyup tercüme etmişti ve ben de teybe almıştım.
Yatakhanede tek başına kaldığım katta İslam Medeniyeti Mecmuasına gelen soruları hazırlarken teybi hep açardım. Hem soru hazırlar hem teyp dinlerdim…
Okuyuş ve tercüme olarak teypte bulunan yüzlerce sayfa adeta beynime işlemişti.
Bu sayfa da onlardan biriydi. Okumaya başlamıştım… Sanki ezberimdeydi… Yarım sayfa okutmuştu… Bu defa pür dikkat kesilmişti… Hayret ki hiç hareke hatam da yoktu…“Tercüme et…”dedi…
Sayın Sadreddin Yüksel hocamın tercümesi gibi öyle bir güzel tercüme etmiştim ki…
Kalktı… Tezimi elime tutuşturmuştu: “Bunu kitap olarak bastır… Hem de noktasını virgülünü değiştirmeden…”demişti.
Bizim Yüksek İslam Enstitüsü binası iki ayrı bölümden oluşuyordu… Biri eğitim öğretim yapılan bölüm… Diğeri yatakhane ve yemekhane bölümü…
Sınav bitince: “Haydi yemeğe gidiyoruz…”demesin mi? Hocam önde, ben arkasında… Arkadaşlarımın şaşkın bakışları arasında yaklaşık 100 metre ilerdeki ikinci binaya geçiş…
Eğer abartılı bulmayacaksanız gerçek şu ki; aynı masada yemek yememiz…
…Ve İslam Medeniyeti ile Tez’im üzerine söyledikleri… Ve en zor ders olan Tefsir dersinden de geçmiştim.
Hoşça kalınız.