Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

BAKLİYATTA İHRACATÇI İKEN İTHALATÇI OLDUK!

ACİL ÇÖZÜLMESİ GEREKEN 3 SORUN:
– Öncelikle sertifikalı tohum sorunu çözülmeli.
– Nadasa bırakılan alanlar, tarıma kazandırılmalı.
– Dönüşümlü ekim sistemi teşvik edilmeli.

Bu haberin fotoğrafı yok

Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı Abdullah Özdemir, Türkiye’deki bakliyat ekim alanlarının yüzde 65 azaldığını, üretimin de yarı yarıya düştüğünü belirterek, “2010 yılından bu yana İhracatçı iken net ithalatçı olduk. Ama biz iyimseriz. Her şeye rağmen bu olumsuz tabloyu tersine çevirmek zor değil. Çünkü yerleşmiş bir ürün kültürümüz var” dedi. 
Bu yıl ‘Geleceğin Gıdası Bakliyat’ sloganıyla kutlanan ’10 Şubat Dünya Bakliyat Günü’ dolayısıyla Mersin’de, bakliyat ürünlerinin de tanıtıldığı bir etkinlik düzenlendi. Etkinlikte konuşan Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı Abdullah Özdemir, bakliyat ürünlerinin dünya üzerinde tavsiye edilen tüm beslenme ve diyet listelerinde yer aldığını söyledi. 
Sağlık için bakliyat tüketilmesi ve teşvik edilmesinin yanında bakliyat tüketimini kolaylaştıracak hazır ürünlerin geliştirilmesi gerektiğine de işaret eden Özdemir, bakliyatın hem zenginin hem de fakirin tercih ettiği bir ürün olduğunu vurguladı.

“YERLİ ÜRETİM YETERSİZ SEKTÖRÜ OLUMSUZ ETKİLİYOR!”

Mersin’in, sadece Türkiye’nin değil dünyanın sayılı bakliyat merkezlerinden biri olduğunu ifade eden Özdemir, “Dünyanın hiçbir yerinde Mersin’deki gibi yoğun bir şekilde kümelenmiş bir bakliyat sektörü yoktur. Dolayısıyla bu sektörün başarısı, Mersin ekonomisinin performansını etkilemektedir. Sektörümüz son dönemde yerli üretimin yetersiz olması nedeniyle ithalata dayalı olarak çalışmaktadır. Ancak bu sürdürülebilir bir durum değildir. O nedenle üretimi arttırmalıyız” diye konuştu. 

“30 YIL ÖNCE BAKLİYATIN TİCARET MERKEZİ˙YDİK”

Bakliyatın anavatanın Anadolu olduğunu vurgulayan Özdemir, ürünün geçmişinin 10 bin yıl öncesine dayandığını belirterek, “Çok değil 30 yıl öncesine kadar bakliyatın sadece anavatanı değil aynı zamanda ticaret merkezi idik. 1980’lı yıllarda dünya mercimek üretiminin yüzde 40’nı gerçekleştiriyorduk. Dünya, ihtiyaç duyduğu mercimeğin yarısını Türkiye’den ithal ediyordu. Dünya nohut üretiminin yüzde 14’nü üretmemize rağmen, ihracatın yüzde 60’nı yapıyorduk. Ama o yıllarda Kanada ve Avustralya mercimek üretmiyordu, Arjantin, Rusya, Kanada nohut üretmiyordu. Bizim maalesef o günlerden bugünlere bakliyat ekim alanlarımız yüzde 65 azaldı, üretimimiz yarı yarıya düştü. Sonuç olarak bakliyat ticaretinde, 2010 yılından bu yana net ithalatçı olduk. Ama biz iyimseriz. Çalışırız, yaparız, yeter ki biraz destek olsun. Her şeye rağmen bu olumsuz tabloyu tersine çevirmek zor değil. Çünkü yerleşmiş bir ürün kültürümüz var. Bu ürünü üretmeyi biliyoruz. Ticaret ve tüketim kültürümüz de var. Bakliyat sektöründe dünyada söz sahibi olan ülkelerin çoğunluğunda bu özellikler yok” ifadelerini kullandı.

“SERTİFİKALI TOHUM ŞART”

Konuşmasında üretimi arttırmak için neler yapılması gerektiği yönünde önerilerde de bulunan Özdemir, şöyle devam etti; “Öncelikle sertifikalı tohum sorununu çözmeliyiz. Bu sorun çözülmedikçe herkes kendi tarlasından gelen tohumu ektikçe, bizim bakliyatta yol kat etmemiz mümkün değil. İkincisi nadasa bırakılan alanlar, tarıma kazandırılmalı. Bir de dönüşümlü ekim sistemi teşvik edilmeli. Bu 3 sorunu çözmemiz lazım. Bakliyat sektörümüz 25-30 yıl önce tamamen yerli ve milli bir üretim yapısına sahipti. Şimdi çiftçiler kolayına kaçıyor, tohumda olmadığından dolayı normal sofralık malı alıp tohum diye kullanıyorlar. Tarım Bakanlığı’nın bu sektöre daha fazla sahip çıkması lazım. Tüm tarımsal ürünlerde olduğu gibi bakliyat ürünlerinde de en önemli girdi, tohumdur. Burada tohumu üretecek mekanizma TİGEM olmalıdır. Devlet TİGEM’in ürettiği bu tohumların kullanılması için teşvik sistemini uygulamalıdır. Diğer bir konu ise nadas. Nadas alanlarına bakıldığında Türkiye’de 37 milyon dekar alan nadasa bırakılıyor. Toplam tarla bitkilerinin ekildiği alan 155 milyon dekar. Arada büyük bir boşluk var. Bakliyat ekilen alan ise 8 milyon dekar. Biz şimdi 37 milyon dekar boş duran arazinin dörtte birine bakliyat ektirebilsek, ekilen 8 milyon dekar alan kadar alan ekilmiş olacak. Bakanlığımız güzel bir karar aldı. 3 yıl üst üste ekilen bir alan teşviklerden faydalanamayacak. Ne olacak? 3 sene buğday ektiyse, dördüncü sene büyük ihtimalle bakliyat veya başka bir ürün ekecek.” 
Özdemir, konuşmasının sonunda, bakliyatta katma değeri daha yüksek olan ürünlere yönelinmesi gerektiğini, bunun için de Ar-Ge çalışmalarıyla ürün çeşitliliğinin oluşturulması gerektiğine işaret etti. 

“BAKLİYAT BİZİM MİRASIMIZ”

Uluslararası Bakliyat Konfederasyonu Başkanı Hüseyin Arslan ise Türkiye’nin bakliyat ihracatının yüzde 81’nin Mersin’den gerçekleştirildiğine dikkat çekti. 2016 yılında hükumetin desteği ile ‘Dünya Bakliyat Yılı’nı, 4 yıllık bir çalışma sonrası ilan ettiklerini hatırlatan Arslan, “Bakliyatın hem dünya için hem insanlar için hem toprak için hem de hava için ne kadar faydalı olduğunu anlatmak için ‘Dünya Bakliyat Günü’ projesini ortaya koyduk. Bu olmaz ise bunun sürdürülebilir bir plan ve program olmayacağını söyledi. Bunun için de Birleşmiş Milletler’de (BM) bir çalışma yapılması gerekiyordu. Bu çok kolay olmadı. Yoğun bir mücadele sonunda BM’deki 2 yıllık görüşmelerin ardından bu işi başardık” dedi. 
Bakliyatın, Türkiye’nin mirası olduğu gerçeğinin Türkiye’de herkesin unuttuğunu, dünyada da unutturulmaya çalışıldığını söyleyen Arslan, şöyle devam etti; “Bakliyat Mezopotamya’dan Trakya’ya 3 bin senede gidiyor. Oradan Londra’ya 500 senede gidiyor. Biz en azından bu mirasımıza sahip çıkmak için bir film yapma kararı aldık. Böylece bir tane dokümanter hazırlayacağız. ‘Bakliyatın tohumlarının seyahati’ diye, Anadolu’dan çıkan tohumların nerelere, ne zaman, nasıl gitti onları anlatacağız. Dünyada değişik beslenme çeşitleri var. Buna diyet denilebiliyor, vejetaryen diyet ya da vegan deniliyor. Vegan, et, süt ürünlerini de yemiyorlar. Bir de flekssit diyet diye, esnek diyet türü ortaya çıktı. Dünyada esnek diyet türüne doğru bir eğilim var. Bu aslında bizim Anadolu diyetidir. Anadolu diyeti, etin belli miktarlarda kullanıldığı bir diyet türüdür. Biz bu Anadolu diyetini tüm dünyaya anlatmalıyız.” 
Daha önceki konuşmalarından hep bakliyatın öksüz olduğunu söylediğini ifade eden Arslan, “Başkanlığım döneminde yaptığımız çalışmalarda, ‘Dünya Bakliyat Günü’nü BM’de onaylatıp geçirdikten sonra, artık bakliyat öksüz değil diyoruz. Çünkü bakliyatın sahibi artık BM’dir” ifadelerini kullandı. 
Mersin Valisi Ali İhsan Su ile Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz da bakliyatın ülke ve Mersin için önemine dikkat çekti.

ARZU ÖZER

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kurdali Mahallesi’nde hayırseverlerin desteğiyle yaptırılan
Sıradaki Haber TOROSLAR’DA DAYANIŞMA RUHU