Benim senede bir defa denize gitme hakkım var.
Düşünsene baştan sona deniz kenarında bir şehir ve sen senede bir defa denize gidebiliyorsun ve bunu bir hak olarak görüyorsun..!
İş, koşuşturmaca, siparişler, müşteriler, elemanlar, ödemeler derken zamanın nasıl geçtiğini hatta ve hatta hangi mevsim, hangi ay olduğunu bile unuttuğumuz,
zaman dilimlerini keyfiyetli bir şekilde yaşadığımıza sen bile şahit olmuşsundur çoğu zaman…
Dedim ki şöyle sahiller kalabalıklaşmadan, denizin suyu kirlenmeden, plajlar çöp yığınları ile dolmadan gidelim de bir sey rü sefer edelüm.
Tabi bu işi yapabilmem için iş yerimi en çok para kazandığım gün kapalı tutmam gerekecekti!
Yola çıkıyorsun çıkmasına da kafanda, “Bugün ne kadar kazanacaktım acaba? Bugün ne kadar zarar ettim, yarın gelen pazarlamacılara daha fazla ne ödeme yapabilirdim?” sorularıyla psikolojim iyice altüst olmuştu.
Yaradan tarafından yada benim inandığım kadarıyla oluşumumu sağlayan sürecin bana kazandırmış olduğu meziyet sayesinde, mantığım okkalı bir şaplak koyup yaşadığım anın tadını çıkarma moduna geçişim en fazla beş saniye sürmüştür.
Yüzümün gülümsemeye başlaması ile birlikte tatilin göbeğine para yapıştırma sahnesinin gözümün önünde canlanması bir oldu. “Allah iyiliğini versin tatilcağız hoş geldin’’ dedim.
Bilenler bilir.
Mersin sahilleri merkeze yakın olan yerlerde denize girme imkanı sınırlıdır.
Yani şu yönden bahsediyorum ailecek denize girip de hafta içi yorgunluğunu stresini atabileceğiniz yerler mevcut değil.
Gençlerin, yeni yetmelerin bu imkanları yaşamaları için bu imkanlar mevcut iken, biz aileler ve yaşlılar için merkezler çok olanaklı olmamaktadır.
Genel itibari ile denize gitme niyetinde olduğumuz aracın içinde, “nereye gidelim?” sorusu sorulur ve karar verilemez.
En yakın yere bir an önce gidilir, bu durum Şafak Genç tarihinde hiç değişmemiştir.
Deniz konusunda çok plansız ve programsız bir adam oluğumu gayet rahatlıkla söyleyebilirsiniz ve bende hemencecik kabul edebilirim.
Yolda soruldu,
– Nereye gidelim?
– Erdemli Çamlığı.
– Orası Suriyeli doludur şimdi!
– Kız Kalesi?
– Orası da Suriyeli doludur şimdi!
Ver elini Yeşilovacık o zaman…
Vel hasılı kelam gittik, kimsecikler yoktu!
Sahil bomboş, deniz tertemiz.
Ağaçlar gür, kumlar sıcak, güneş sempatik, bu duruma kızan deniz dalgalarını sahile yolluyor, “ben buradayım hadi gelin“ mesajlarını bilinç altımıza yerleştiriyordu.
Geç saate kalmadan çıktık.
Dedik ki, “Şimdi yollar kalabalık olur trafiğe takılırız!”
Aman Tanrım!
Ne insan, ne araba ve ne trafik?
Hatta trafik polisi görevlileri görevlerini yerine getirirken sıkılmış olacaklar ki, gölgede hem yolu izleyip hem haklı olarak gerçekleştiriyor.
Dedim, “Bu işte bir gariplik var!
Koskoca Mersin sahili haziran ayı ve sahiller yollar bomboş..!”
Yol üzerinde çocukların canı dondurma çekti, Susanoğlu’ndan geçmekte idik.
“Hadi bıdıklara güzellikler yapalım.“ dedik. Ne bileyim güzellik dediğimiz şeyin içimize dert olacağını.
Dondurma 60 TL çarp 8 kişi ile.
Yav Dedim bu sahiller gerçekten niye boş?
Hadi halk gelmiyor, hadi millet sıcakta dışarı çıkmıyor, hadi birçok yerde denize girmek yasak!
“Peki bu Suriyeli mülteci sığınmacılar nerde onlar?” dedim.
Kaçırmazdı böyle durumları keyif ehli oldukları için.
Gerçekten de Suriyeli misafirlerimiz Mersin denizi ve eğlence mekanları ile özdeşleşmiş insanlar.
Hareketlilik ticaret ve eğlence adına Mersin’e hayat veren insanlar.
Peki dedim, “Onlar niye yok sahillerde?”
Eve döndük, dinlenmek istrahat etmek isteyip de her tarafımız ağrıyan bir şekilde.
Ben muhasebeci adamım. Hayatımı yaşadıklarımı, aldıklarımı, sattıklarımı hep hesaplarım.
Bir hesaba vurdum abi.
Tam 3 bin TL harcamışız, 8 saatlik bir tatil için!
Sonra dedim ki, “Bu sahiller neden boş..?”