Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları” devam ediyor

Bu haberin fotoğrafı yok

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan anlaşmalar çerçevesinde, Türkiye hükümetince uygun görülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Türkiye’deki Irak ve Suriye Krizinden Etkilenen Sığınmacılar için Geliştirilmiş Destek” projesi kapsamında gerçekleştirilen “Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları” toplantılarının son haftası ikinci gün programı ile devam etti.

Karataş: “Mültecilerin Türkiye’deki uyumu bizim için önemli”

Ekim ayının başından beri yaklaşık 650 basın mensubunun katılımının sağlandığı Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları’nın son hafta programının ikinci günü, Mülteci Destek Derneği (MUDEM) Genel Koordinatörü Safa Karataş’ın dernek ve proje hakkında bilgilendirmesiyle başladı. Karataş, “Doğrudan insanlara anadilinde ulaşabilmek adına hukuki danışmanlık, psiko-sosyal destek faaliyetleri ve bununla beraber en önemlisi genel halkla uyum ve bütünleşme faaliyetleri gibi faaliyetler yürütüyoruz. Sosyal barışa katkı sunduğumuz düşünüyoruz. En azından böyle bir çabamız var. Bu anlamda mültecilerin Türkiye’deki uyumu da bizim için hayli önemli bir konu” şeklinde konuştu. 

Kavlak: “Mültecilerle ilgili medyada yer alan her haber algıyı yönlendirmektedir”
MUDEM Genel Koordinatörü Safa Karataş’ın ardından söz alan Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak ise dernek hakkında verdiği kısa bilgilerin ardından mültecilerle ilgili doğru terminoloji ve kavramların kullanımı hakkında bir sunum yaptı. Göçmen, mülteci, sığınmacı ve geçici koruma ile ilgili tanımları anlatarak, medyadaki yanlış kullanımların en aza indirilmesi gerektiğini belirten Kavlak, basında yer alan her haberin insanların bakış açısını doğrudan değiştirdiğine de dikkat çekerek, “Mültecilerle ilgili medyada yer alan her haber algıyı yönlendirmektedir. Bu konuda gerçekten hassasiyet gösterilmesi gerekiyor” dedi.

Ülkeler, göç konusunda üç kalıcı çözüm ürettiler

2. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Avrupa’da çok ciddi bir nüfus hareketliliğinin oluştuğunu ve bu nüfus hareketleri evresinde ülkelerin sınırlarının değiştiğini ifade eden İbrahim Vurgun Kavlak, “İnsanlar yer değiştirdi ve işte bu yer değiştirmelerden kaynaklı sıkıntıları çözebilmek amacıyla ülkelerde konuya uluslararası çözüm getirme arayışı içerisine girdiler. Ardından 3 kalıcı çözüm tespit etmiş oldular. Bunlardan birincisi gönüllü geri dönüş, ikincisi yerel bütünleşme, üçüncüsü de üçüncü bir ülkeye yerleştirme. Gönüllü geri dönüş dünyada en fazla uygulanan çözüm olmakta. Yani kişilerin ülkelerindeki mültecilik yaratan sebepler ortadan kalktığında gönüllü olarak ülkelerine geri dönmesi. İkincisi yerel bütünleşme dediğimiz konu. Yerel bütünleşme, kişilerin sığındıkları ülkelerin kültürlerine, sosyal yapısına uyum sağlama süreçlerinin sonunda mültecilik statüsü de alarak ve devamında da belki vatandaşlığa geçmeleriyle son bulacak bir bütünleşme durumudur. Bu henüz Türkiye’de çok mümkün olmayabiliyor. Bunun da sebebi Türkiye’nin yine 1951 Cenevre sözleşmesine coğrafi bir kısıtlama ile imza atmış olması. Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye olan ülkelerin dışından gelen kişilere mülteci demiyor. Üçüncü olarak, üçüncü bir ülkeye yerleştirme konusunda ise her yıl ülkeler Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne belli kotalar belirlerler ve belirlenmiş olan bu kotalar çerçevesinde mülteci statüsü tanınmış olan kişiler Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği aracılığıyla bu ülkelere yerleştirip üçüncü bir ülkede hayatlarına devam ederler. Bu aslında dünyada en az uygulanan çözüm. Toplam mülteci nüfusunun sadece yüzde biri üçüncü ülkeye yerleştiriliyor” diye konuştu.

Sarıkaya: “Gelin hep beraber kullandığımız dile dikkat edelim”

Kavlak’ın ardından yerel medya mensuplarıyla bir araya gelen Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya da ‘Medya ve Etik’ konusunda bir konuşma yaptı. Etiği evrensel insan tanımından yola çıktığını dile getiren Sarıkaya, “Ahlak yereldir, etik evrenseldir. Suriyelilerle ilgili en büyük bu etik sorun toplumun bir kısmının belki de umurunda bile değil. Etik yok olduğunda çatışma çıkıyor ve bu da tam anlamıyla ahlaki çöküşe yol açıyor. Peki biz, bu dili nasıl düzeltiriz? Biz medya olarak nasıl bir davranış, tutum sergileyeceğimizi kendimizin tayin etmesi gerekiyor. Burada en önemli unsur da kültür ve dilde ortaya çıkıyor. Gelin hep beraber kullandığımız dile dikkat edelim ve onlara hitap ederken kullandığımız kafa karıştıran söylemlerden vazgeçelim” şeklinde konuştu.

Sarıkaya: “Öteki dili kutuplaşmaya sebep oluyor”

Sığınmacıların medyada olumsuz yer alması noktasında dikkat edilmesi gerekilen noktaların altını çizen Sarıkaya, “Sürekli olumsuz anılan bir kesimin bir süre sonra toplumdaki algısı da olumsuz oluyor ve sığınmacıları toplumda sürekli düzeni bozan, nereye giderlerse bir sorun üreten kimlikler olarak tanımlamaya başlıyoruz. Bir de haberi kurarken biz, onlar ve ötekiler şeklinde tanımladığımızda aslında kutuplaştırmayı da baştan hayata geçirmiş oluyoruz. Hemen her haberde bir şekilde halkın onlardan şikayetçi olduğunu gösteriyoruz, iyi yönlerini göstermek yerine daha çok kötü yönlerini öne çıkıyoruz. Gazetecinin meseleye kimliksiz bakmasından da uzaklaşıyoruz. Biz gazetecilerin öncelikle ‘onlar’ kavramından uzaklaşması gerekiyor. 7 yıldır maalesef birçok uyarılara, birçok bu tür panellere, etkinliklere rağmen bu dili bir türlü değiştiremedik, değiştirmek de çok zorlaşıyor. Çünkü Suriye’den gelenler için en kibar şekli ile ‘misafir’ deyimini kullanmayı uygun buluyoruz. Oysaki ‘misafir’ kelimesi de kendi içerisinde bir sorun teşkil ediyor. Çünkü ‘misafir’, sizin ona vermiş olduğunuz hak ölçüsünde kalan kişidir. Öyle olunca ‘misafir’ kelimesi en kibar haliyle bile kendi içerisinde ciddi olarak sorun üretir. Bu çelişki, bu karşılıklı yaratılmış olan ötekileştirme ve kutuplaştırma da ister istemez toplumdaki öfke algısının da git gide zirve yapmasına neden oluyor” ifadeleri kullandı.
 
Güler: “Medya’da çocuğun yanlış temsili duyarsızlaşmaya sebep olabilir”

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) olarak çocukların medyada nasıl temsil edildiği konusunda çok dikkat edilmesi gerektiğini dile getiren UNICEF Türkiye İletişim Uzmanı Tülay Güler, “Sadece biraz daha fazla izlenecek diye çocuk üzerinden duygu sömürüsü yapılmaması ya da çocukların onur kırıcı faaliyetler içinde görüntülerine yer verilmesi doğru değil. Sosyal medyada çocuğun kullanımı konusunda da çok fazla kontrolsüzlük söz konusu. Bununla ilgili biz UNICEF olarak çocukların medyada bu şekilde yer almasına izin verilmesini çok uygun bulmuyoruz. Ama bu aslında kişisel bir tercih. Çünkü örneğin Aylan bebek fotoğrafını kullanmak çok daha fazla insanın canını yakmakla beraber, çok daha fazla insanın harekete geçmesine sebep olacak. Ama bir süre sonra bu fotoğrafları görmek insanlarda bir alışma sürecini de yaratabilir ve duyarsızlaşmaya da neden olabilir. O yüzden bu tarz görüntülerin yer alması gerçekten biraz da kişisel görüşlerle, vicdani hesaplaşmalar sonucunda yapılmasına karar verilmesi gereken bir konu. Ama dediğim gibi biz UNICEF olarak genel anlamda çocukların bu şekilde medyada yer almasının olumsuz sonuçlarını daha fazla düşünüyoruz” diye konuştu. 

Güler: “Günü kurtarmaya yönelik haberler çocuk gelişiminde ciddi yaralar açabilir”

Yapılan haberlerde günü kurtarmak adına hareket edilmemesi gerektiğinin altını çizen Güler, “Kısa dönemli, o günü kurtarmaya yönelik atılan adımlar hiç farkında olmasak bile çocukların gelişiminde çok ciddi yaralar, hatta onarılması çok zor yaralar açabiliyor. O nedenle çocukların medyada temsili, medya aracılığı ile gösterilen çocuk görüntüleri, fotoğrafları, haberleri sadece çocukların değil toplumun da hem psikolojik olarak hem de gelişimsel olarak geleceklerini inanılmaz derecede etkiliyor. Çünkü biz gerçekten ne olup bittiğini medya aracılığıyla öğreniyoruz ve medyanın yönlendirme gücü her zaman toplumları çok fazla etkileyen bir güç. Biz de UNICEF olarak, bu nedenle sadece Türkiye’de değil tüm dünyada medya ile her zaman çok yakın iş birliği içinde olmaya çalışıyoruz. Neyi değiştirmek istersek, o toplumda neyi düzeltmek istersek, en büyük desteği, en büyük yardımı her zaman medyadan alıyoruz. Bu sebeple sizinle yaptığımız iş birliği bizim için büyük önem taşıyor” dedi.
 
Özüduru: “Kadınlar kendi ayakları üzerinde dursunlar istiyoruz”

Ünlü gazeteci isimlerle sohbetin ardından Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye İletişim Uzmanı Çelik Özüduru, UNFPA’in Birleşmiş Milletler Organı olarak daha çok kadın ve kız çocukları üzerine çalıştığını anlattı. UNFPA’in SGDD ve MUDEM iş birliği ile yürüttüğü Kadın Sağlığı Danışma Merkezleri’nde, kadınların güçlenmesini sağladıklarını belirterek bu merkezlerde kadınlara danışmanlık verildiğini, farkındalık arttırıcı ve bilgilendirici etkinlikler düzenlediklerini ifade etti. Kadınların sosyal yaşama katılmalarının kendileri için çok önemli olduğunu çünkü sığınmacı kadınların her zaman böyle bir fırsatları olmayabileceğini vurgulayan Özüduru, “Biz kadınların bizim yaptığımız çalışmalara bağımlı olmasını istemiyoruz. Biz istiyoruz ki kadınlar kendi ayakları üzerinde dursunlar, telefonla konuşabilsinler. Bir hastaneye gittiklerinde Türkçe olarak kendi dertlerini anlatabilsinler. Türkçe derslerine bu sebeple çok önem veriyoruz” şeklinde konuştu.
Basın buluşmalarının ikinci gününde Haber Global Ankara Temsilcisi Faruk Demirel ve TRT Dış Haberler Müdürü Ahmet Görmez de medya mensuplarıyla kısa bir sohbet gerçekleştirerek, mülteciler konusunda görüşlerini ve yapılan haberlerin içeriklerinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattılar. 
 
Demirel: “Tepkiler artında haberlerin dozunu düşürdük”

Ulusal medya olarak sığınmacılar konusunda yaşanan olaylara insani yönüyle bakmaya çalıştıklarını ifade eden Faruk Demirel, sonrasında karşılaştıkları süreci şu sözlerle anlattı:
“Bir süre sonra bazı sosyal medya hesaplarında yer alan haberler çok yanlış ve çok abartılı olarak yayılmaya başladı. Örneğin; ‘Suriyeli sığınmacılar sınavsız üniversiteye giriyor, sığınmacılara devlet çok fazla imkanlar tanıyor, onlar sağlık sisteminden ücretsiz faydalanıyor ama biz ücretsiz yararlanamıyoruz’ şeklinde ve bir süre sonra kademeli olarak ulusal medyada haber sayıları azalmaya başladı. Bu biraz da bilinçli bir tercih oldu. Bunun sebebi, bu haberler baktık ki Türklerin Suriyeli sığınmacılara olan bakış açısını biraz değiştirmeye başladı ve bir antipati uyandırdı. Hal böyle olunca biz ulusal basında dozunu biraz düşürdük. Mesela Türkiye dış yardımlar ve insani yardımlar konusunda dünyada en cömert ülke. Bu zaten Birleşmiş Milletler’in açıklamalarında da var. Miktar olarak baktığımız zaman dünyanın en çok insani yardım yapan ülkesiyiz. Fakat Türk insanında bir tepki oluşunca biz haberlerin biraz daha dozunu düşürdük. Zannediyorum şu anda da çok büyük bir olay olmadıkça ulusal haber kanallarında haber yapılmıyor.” 

Görmez: “İnsanlar için bir sorumluluğumuz var”

2012 yılında Suriye’de başından geçen ve kendisini çok etkileyen bir olayı paylaşan TRT Dış Haberler Müdürü Görmez, savaş anında bir yerden kaçmanın ne demek olduğunu şu sözlerle anlattı:
“Hatay’la Suriye sınırında Azmarin Köyü’nün orada sığınmacılar Asi Nehri’nden Türkiye’ye kaçmaya başlamıştı. Bir anne, elinde bebeği. Herhalde bebek en fazla 40 günlük ufacık bir şeydi. Kadın kayığın içinden bebeğini bana uzattı. Biz kıyı tarafındayız ve kayık ufak ufak sürükleniyor. Şimdi düşünüyorum, kadın beni tanımıyor. Ben ruh hastası olabilirim, çocuğu alıp suya atabilirim. Çocuğu öldürebilirim, kaçırabilirim. Belki suya düşecek çocuk bilemiyorsunuz yani. Annenin kıyıya çıkıp çıkmayacağı da belli değil. Çünkü orası sıkıntılı bir kayalıktı. Bebeği aldım sonra anne de geldi, bebeği teslim ettik. O zaman çocuğum yoktu. Şimdi olsa muhtemelen atlar da alırım çocuğu. Ben ne zaman yolda bir Suriyeli görsem, aklıma o insanlar geliyor. İnsanlar için bir sorumluluğumuz var. Hangi dili konuştuğu, hangi dine mensup olduğu, ne yaptığı hiç önemli değil. Eviniz var. Mahalleniz var. Komşularınız, arkadaşlarınız, aileniz var. Hayatınızda bunların hepsinin bir anda elinizden gittiğini düşünsenize. Şimdi kim bunların tamamını bırakıp gidebilir? Ben bunu Gazze’de gördüm. Ben bunu Kuzey Irak’ta gördüm. Ben bunu Suriye’de gördüm. Afganistan’da gördüm. Şimdi ‘Suriyeliler Suriye’ye dönsün’ diyorlar. Nereye dönecekler? Hangi eve dönecek? Evi yok, apartman yok, o mahalle yok ortada. Basın mensupları olarak bunu göz ardı etmememiz gerekiyor.”

Güdekli: “Yaşanılanlar bizim jeopolitik kaderimiz”    

Duayen gazetecilerin ardından Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ayşad Güdekli de akademik olarak mültecilerle ilgili yaptığı araştırmayı yerel medya mensupları ile paylaştı. Güdekli konuyla ilgili olarak, “Medya bağlamında özellikle bazı haberlerin yoğun olduğunu görüyoruz. Ayrıcalıklar, fonlar, yardımlar, vatandaşlık meseleleri, sığınmacıların nüfusunun artması gibi… Ben bu konuyu jeopolitik kader olarak tanımlıyorum. Bu bizim jeopolitik kaderimiz. Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye sınırı ve Suriye’de olan bir olay patlak veren bir olay bizi de etkiliyor” dedi.

Kilani: “Her şeyin çözümü için barış ortamının sağlanması gerekiyor”

Günün son oturumunda ise Khawla Kilani, Elham Esmail Hakkı ve Subhi Dusouki, “Suriyeli Gazetecilerin Gözünden Mülteciler” başlığı altında konuşmalar yaptılar. İlk olarak söz alan Khawla Kilani, “Sığınmacı sorunu, gündemi meşgul etmekte ve kolay da gündemden düşecek gibi değil. Dünyanın değişik yerlerinde sığınmacıların halihazırdaki şartları çok kötü, belki psikolojik anlamda, belki ekonomik anlamda sıkıntılar söz konusu ve aynı zamanda da onlara kucak açan insanların da ya da ülkelerin de desteklere ihtiyaçları var. Bunların hepsi aslında herkes tarafından bilinen ve herkes tarafından takip edilen konular. Buna yönelik mümkün olduğunca tedbirler de alınmakta. Ama sığınmacıların sayısının gün geçtikçe artış göstermekte ve halihazırda söylenmesi gereken büyük bir sorun. Belki de hiç durmayacak bir artış. Bu sebeple, barış ortamının kurulması noktasında herkesin üzerine bir görev düşmektedir. Bunun gerçekleşmesi ile çok açıktır ki mültecilerin ve göçmenlerin kendi ülkelerini terk edip başka ülkelere gitmesi gerekmeyecektir” diye konuştu.

Hakkı: “Türkiye sonsuza kadar yüreğimizde olacak”

Kilani’nin ardından söz alan Esmail Hakkı, “Ben bu hayata kadın olarak geldim, kadın olarak halihazırda yaşamaktayım ve hayatım son bulmadı ve bu şekilde de devam edecek. Çünkü ben yaşamaya mahkûm bir insanım. Kadın da olsam, vatanımdan edilsem bile… Ben tüm dünyanın kadınları gibi hissediyorum, gülüyorum, nefes alıyorum, araştırıyorum. Ama ben ve benim gibi kadınlar baktığımız zaman gerçekten bir despotluk durumuyla karşı karşıya kaldık. Suriyeli kadınlar bu süreçte haklarını kaybetti. Savaş bizlere karşı çok şiddetliydi ve gerçek sahneye baktığımız zaman daha fazla karanlık, daha fazla gerçeklik, daha fazla çirkinlik taşımakta. Ama burada sizler bizlere kucak açtınız. Suriyeli kadınlar olarak bizler yaşamayı hak etmekteyiz. Türkiye sonsuza kadar yüreğimizde olacak” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de kurduğu güzel ilişkileri anlatan Dusouki ise, “İnsanlar ancak çok büyük acılar yaşayarak ülkelerini terk edebilirler. Bizler isteriz ki, Türk basın mensupları haberleri insani boyutlarını öne çıkararak ele alsınlar. Bu toplantılarda bizlerin mutlaka bir araya gelmemiz gerekiyor. Türkiye halkının bugüne kadar ki desteği oldukça önemli bunun yanında da toplumsal etkileşim de çok önemli. Ben de uzun zamandır çıkardığım gazeteyle kültürel yakınlaşmayı sağlamaya çalışıyorum. Suriye’de huzur ve güvenlik ortamı sağlandığında Suriye’ye dönüşler olacak fakat burada yaşadığımız güzel günleri tabi ki unutmayacağız. Kurduğumuz olumlu ilişkileri unutmayacağız. Türkiye’ye ve Türk insanına çok minnettarız. Türkiye tarih boyunca masum insanlara karşı kapılarını hiç kapatmadı. Bu sebeple sizlere şükranlarımı sunmak istiyorum” şeklinde konuştu.
Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları’nın beşinci hafta programı yarın gerçekleşecek bir oturum ve değerlendirme konuşmasıyla devam edecek. 

Bültendir

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mersin’de okul çıkış bir öğrencinin
Sıradaki Haber Mersin’de bir öğrencinin öldüğü, bir öğrencinin yaralandığı kazada sürücünün yargılanmasına başlandı