Avrupa Birliği’nin çevre raporları, yeni bir “temizlik illüzyonu”na işaret ediyor: Avrupa, kendi atıklarını başka ülkelere satarak çevresini koruyor; Prof. Dr. Erkan Aktaş Türkiye’nin bu yükün taşıyıcısı konumuna geldiğini söyledi.
”2018 Dönüm Noktası:Çin Kapıyı Kapattı, Türkiye Açtı”
2018 yılında Çin’in plastik atık ithalatını yasaklamasının küresel atık ticaretinde kırılma yarattığını belirten Aktaş, ”Malezya, Tayland ve Vietnam da benzer önlemler alınca, Avrupa’nın atıkları için yeni rota Türkiye oldu. Çin kendi çevresini korumak için kapıyı kapatırken, biz aynı kapıyı açtık. Böylece Türkiye, küresel atık ekonomisinin “son durağı” hâline geldi. Bugün kirli para dendiğinde akla genellikle kara para, yasadışı ticaret veya yolsuzluk gelir. Oysa çağımızın gerçek kirlenmesi çevreseldir. Doğayı kirleterek, insan sağlığını tehdit ederek, kamu kaynaklarını veya ekosistemi tahrip ederek elde edilen her kazanç kirli paradır. Bu tanım yalnızca suç ekonomisine değil, “meşru” görünen çevreyi tahrip eden sektörlere de uygulanmalıdır. Çünkü bir faaliyet havayı, suyu veya toprağı zehirliyorsa, o kazanç da ahlaken kirli paradır.” şeklinde konuştu.
”Biyokütle ve Termik Santrallerin Sicili: Yeşil Görünen Kara Gerçek”
”Sektörün Gelişimi Değil, Denetimi Esas Olmalı”
”Atık ithalatı ve yakma teknolojileri, ekonomik değil, ekolojik tehdit olarak görülmelidir. Çin, Malezya ve Endonezya halk sağlığını korumak için bu ticareti yasaklamıştır. Türkiye’nin de aynı yönde adım atması, kendi çevresel güvenliği açısından zorunludur. Kısa vadeli döviz girdisi, uzun vadede ekolojik yıkımın maliyetini asla karşılayamaz. Bu tablo yalnızca Avrupa’nın sorumluluğu değildir. Onlarla işbirliği yapan herkes bu sistemin parçasıdır. Kısa vadeli kâr için halk sağlığını ve doğayı feda eden bu yapılar, ekonomik çıkarı “kalkınma” etiketiyle meşrulaştırıyor. Bu nedenle çevreyi kirleterek elde edilen tüm kazançların “kirli para” kapsamına alınması; çevre suçlarının yalnızca idari değil, mali sorumluluk doğurması gerekir.”
”Bugün Türkiye, kirli paranın bedelini artan astım ve kanser vakalarıyla, azalan tarım alanlarıyla, kirlenen sularla ödüyor. Gerçek bir yeşil dönüşüm, ancak doğayı merkeze alan politikalarla mümkün olabilir. Doğa, kalkınmanın önünde değil; tam merkezinde yer almalıdır. Çünkü doğa olmadan ekonomi olmaz, yaşam olmaz. Kirli parayla büyüyen hiçbir ekonomi, temiz bir geleceği finanse edemez.”

