Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

‘HER GÜN BİR KADIN YAŞAMAK İSTEDİĞİ İÇİN ÖLDÜRÜLÜYOR!’

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mersin Kadın Meclisi,

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mersin Kadın Meclisi, son günlerde artan kadın cinayetlerine ilişkin yürüyüş ve basın açıklaması yaptı. DEM Parti Mersin İl Örgütü kadınların yaşam hakkını savunmanın ve özgürlük mücadelesini büyütmenin kararlılığını bir kez daha dile getirdi. Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasını DEM Parti İl Eş Başkanı Bedriye Kuş okudu.

Kuş, “Kadınların yaşamlarını korumayan erkek egemen sistem, kadına yönelik şiddet ve katliamların önlenmesi için çıkarılan yasaların uygulanmaması, cezasızlık politikaları kadınları içinden çıkamayacağı bir şiddet sarmalına mahkûm etmektedir. Temmuz ayında 31 kadın cinayetinin işlenmesi, 30 kadının şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmesi sadece erkek şiddeti ile açıklanacak bir şey değildir. Her gün bir kadın, boşanmak istediği, “hayır” dediği, yaşamak istediği için katlediliyor. Bu cinayetler münferit değil; devletin, adalet mekanizmasının, kolluk güçlerinin, medyanın doğrudan sorumluluğunda gerçekleşiyor.” dedi.

“Özel savaş politikaları tüm aygıtlarıyla birlikte uygulanmaktadır”

Siyasi iktidarın eliyle kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar, kadını aile içerisinde hapsetmek isteyen yasal düzenlemeler, kayyım atamalarıyla kadın iradesinin yok sayılması, kadınların nasıl giyineceklerine dair Diyanet’in söylemleri, kadın bedenine yönelik saldırıların kadınlara açılmış bir savaş olduğunu belirten Kuş, “Nafaka ve soyadı hakkına yönelik saldırılar, boşanmayı zorlaştıran yasal düzenlemeleri ısıtıp ısıtıp gündeme getiren, boşanma aşamasında olan kadının miras hakkına dahi göz diken uygulamalar bunun en açık göstergesidir. Yıllarca Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları bugün tüm aygıtlarıyla birlikte, yaşadığımız coğrafyanın tamamında uygulanmaktadır. Özellikle üniformalılar eliyle yürütülen şiddet, taciz, istismar olaylarının cezasız bırakılması kadınlara yönelik kolluk eliyle işlenen suçların meşrulaştırılmasıdır.” şeklinde konuştu.

“Aile Yılı” adı altında dayatılan politikalar erkek egemen sisteme hizmet etmektedir”

Kuş şöyle devam etti;

“Yine 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadını yalnızca aile içinde tanımlayan, onu eşit bir birey değil, “anne, eş, fedakâr kadın” kimliğiyle sınırlayan politikaları yaygınlaştırıyor. Bu politikalar kadını eve kapatırken, boşanmayı zorlaştırıyor; şiddeti, yoksulluğu ve bağımlılığı görünmez kılıyor. “Aile Yılı” adı altında dayatılan politikalar kadınların değil, erkek egemen sistemin ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Kadınlar kamusal hayattan silinmek istenirken, erkek şiddetiyle baş başa bırakılıyor. Oysa biz biliyoruz: Ailede, sokakta, işyerinde yaşadığımız şiddetin çözümü, kadınları “ailenin kutsallığı” adına susturmak değil; eşitlik temelinde, özgürce yaşanacak bir toplumsal yaşam inşa etmektir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin konuşulduğu böylesi kıymetli bir dönemde kadınlara, kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik gerçekleştirilen saldırılar, özel savaş politikalarının devrede olması sürece zarar vermektedir. Toplumun yarısı olan, barışın öznesi kadınlara yönelik susturma, sindirme politikaları karşısında isyanımızı büyütüyor özsavunmamız örgütlenmemizdir diyoruz.”

“Kimse bizden susmamızı beklemesin”

“Bugün dünyanın dört bir tarafında yükselen sağ popülist erkek egemen sistemlerin özellikle Ortadoğu ekseninde yürüttüğü yeniden dizayn savaşları devam ediyor. Bu savaşlar Gazze’de, Suriye’de kadınları hedef alıyor. Özellikle Suriye’de Alevi kadınlara, Dürzi kadınlara yönelik gerçekleştirilen ve katliam boyutuna varan saldırılar bunun göstergesidir. Kadınlar etnik kimliğinden, inancından dolayı katlediliyorken kimse bizden susmamızı beklemesin. Neredeyse günde en az 3 kadın katledilirken bu katliamları önleyecek yasal mekanizmaların eksikliğinden, işletilmemesinden bağımsız gerçekleşen bir durum değildir. Biz kadınlar kendi hayatlarımızı bu mekanizmanın insafına bırakmayacağız. Bugün yüzlerce kadın hakkında koruma kararı olmasına rağmen korunmuyorsa, bu bilerek ve isteyerek kadın cinayetlerinin önünü açmaktır. Erkek devletin kadınların yaşamlarını korumadığı, Saliha Ozan cinayetinde bir kez daha görülmüştür. Kaybedilen, katledilen, Gülistan Doku, Rojin Kabaiş, Pınar Gültekin ve adını sayamadığımız nice kadın yoldaşımızı kaybetmenin acısıyla isyanımızı büyüteceğiz. Yasaların uygulanması, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi, gasp edilen kazanımlarımızın geri alınmasının yolu kadın örgütlülüğünün büyütülmesinden geçtiğini çok iyi biliyoruz.”

“Her kadın örgütlenmesi bir hayatı kurtarıyor”

“Yaşamlarımızı kimseye emanet etmeyeceğiz. Buna karşı çözüm, biz kadınların birlikte kuracağı dayanışma hattı, örgütlü mücadelesidir.  Kadın meclislerinde, platformlarında, sendikalarda ve her alanda bir araya gelen kadınlar olarak hayatı savunuyoruz. Her kadın örgütlenmesi bir hayatı kurtarıyor; her dayanışma ağı bir kadına nefes oluyor. Bizler, katledilen kadınların adalet çığlığıyız.  Biliyoruz ki; onların hikâyeleri bizim de hikâyemizdir. O yüzden sesimizi büyütmek, direnişimizi örgütlemek zorundayız. Tüm kadınları yaşam hakkımızı savunmaya, örgütlenmeye, bir araya gelmeye çağırıyoruz. Şiddetin karanlığına karşı kadın dayanışmasının ışığını büyütelim. Bugün örgütlenen her kadın, bir başka kadının yaşamını savunur. Biz kadınlar, yaşadığımız bu çok yönlü şiddet karşısında yalnız değiliz. Örgütlülüğümüz, dayanışmamız ve mücadelemiz bizim en güçlü savunmamızdır.”