Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

METROPOL YAŞAMLAR..!

Otuzlu yaşlarda eşinden ve işinden ayrılmış bir kadın… Çok fazla

Otuzlu yaşlarda eşinden ve işinden ayrılmış bir kadın…
Çok fazla çalıştığını, bu çalışmalar sonucunda bankada 5 milyon dolar parası olduğunu, öncesinde 4 bin metrekarelik evde oturduğunu, şimdi ise bu evini de terk edip 40 metrekarelik karavanıyla ruhsal sağlığını yeniden kazanmaya çalıştığını ifade eden genç bir kadın…
Bir röportajda ise başka genç bir kadının, artık çalışmak istemediğini, yok sigorta poliçesi , yok konut ödemesi derken geç saatlere kadar çalışma hayatının kendisini yorduğunu…

Evlenip bir çiftlikte yaşayıp;
sağında, solunda, karnında bir çocuk sahibi olmak istediğini…
Onlarla birlikte inek sağmak, yumurta toplamak arzusunu dile getiren başka bir kadın…
Hani desem ki, artık belli bir yaşa geldiler, toprak çekiyor, değil…
İkisi de çiçeği burnunda en verimli yaşlarındaki insanlar…
İki kişiyi örnek vermem, iki kişiyle sınırlı bir durum olduğu anlamına gelmesin.
Toplumsal tükenmişliğin sinyalleridir…

Kadınların özgürleşme, bağımsızlaşma adı altında sömürülmesinin, doğasından koparılmasının serzenişidir…
Metropol yaşamların kadını da erkek gibi girdabına aldığı bir yaşamdır…
Banka kredileri, sigorta poliçesi adı altında yıllarca hizmet akdine mecbur bırakıldığı bir sistemdir…
Evlerini yalnızca uyumak için kullandıkları, öğlen yemeklerini ekmek arasıyla, sandviçle geçiştirildiği bir düzen…
Bu tempoda evlenebilmişse ne mutlu ona..!
Ancak üremeyi, anneliği ertelediği ya da numune olarak sadece bir çocukla yetindiği, ona dahi bakamadığı durumlardır…
Çoğu insanın bankasında, bu kadının ki gibi 5 milyon dolar parası da yoktur…
Ay başını zor getiren sabit gelirle yaşanan insan doğasına aykırı rutinlik…
Hep geçmişle kıyas yaparız. Mecburuz eskiye gitmeye…
Çünkü bugünkü koşullardan memnun değilsek ve de geçmiş, yaşanmışlığın kendisiyse, mecburuz geçmişten konuşmaya ve örnek vermeye…

Geçmişle bugünü kıyasladığımız zaman insanın bir nebze de olsa toprağa bağlı ve de hareketli hayatını inkar edebilir miyiz?
Ulaşım araçlarının bu kadar yaygın olmadığı, tabana kuvvet yürümelerimizi…
Veya 4 teker yerine geçen 4 ayaklı binek hayvanlarımız dahi bizleri hareketli kılmadı mı?
Her şeyin topraktan insan bedeniyle üretildiği yıllarımız…
Kim inkar edebilir, toprağa bağımlı, hareketli yaşantımızın insan bedeni için faydalı olduğunu..(?)

Ofis tipi işlerle insanları sabahtan akşama kadar bir sandalyeye hapseden sistemin faydalı olmadığını..(?)
Kısır döngü yaşamlar hem bedenimizde ve hem de ruhsal sağlığımızda hasarlar oluşturmadı mı?
Ne yapmalıyız?
Yukarıdaki iki genç kadının yaptığını veya yapmak istediğini bizler de yapabiliriz…
Mücadele etme gücü bulup, sıradan, hareketsiz yaşam düzenine karşı koyup toprağa, hareketli yaşama, doğamıza dönebiliriz…
Üretebilir, ürettiğimizi çocuklarımıza öğretebilir ve ürettiğimizi tüketebiliriz…
Masa başında kalp krizinden ölmek istemiyorsak..!