Kışa hazırlık denilince aklıma karınca ile ağustos böceğinin hikayesi gelir…
Karınca, yaz boyunca çalışıp didinerek kışa hazırlığını yaparken ağustos böceği ise saz çalıp, şarkı söyleyerek vaktini boşa geçirmektedir…
Kış kapıya dayanıp, her tarafı beyaz kar örtüsü kaplayınca; etrafta ne bir yaprak ve ne de bir ot gören, ağustos böceği, karıncanın kapısını çalar…
Karınca kardeşten biraz borç yiyecek ister.
Karınca, ağustos böceğine, “Yiyeceğin niçin yok, yazın ne yaptın?” diye sorduğunda, ağustos böceği, “Yazın saz çalıp şarkı söyledim.” der…
Buna kızan karınca, “Madem yazın saz çalıp, şarkı söyledin, şimdi de oyna bakalım.” diyerek, kapısını ağustos böceğinin üstüne kapatır..:)
Günümüzde, bu hikayenin farklı versiyonu ise şöyledir…
Bir yaz boyunca çalışan, didinen karınca, kışın karnını kıt kanaat doyurabilmiştir…
Oysa ağustos böceği ünlenerek, albüm üstüne albüm çıkarmıştır..:)
Her iki olayı mümkün kılmamak mümkün mü…?
Güz dönemi yaklaştıkça hemen hemen her evi tatlı bir telaş sarar…
Başlar sıra sıra kış hazırlıkları…
Bölgeden bölgeye hazırlıklar farklılık gösterse de emek aynıdır…
İç kesimler, çoktan dizmişlerdir sıra sıra biberlerini iplerine, kıpkırmızı halkalar şeklinde…
Bağ bozumu yapanların, üzümleri sıkılmış, orcikleri(şeker sucuğu) kuruması için çatı kenarlarına çoktan asılmıştır…
Pestiller, tarhanalar kuruması için büyük savanlara yayılmıştır…
Pekmezler, sirkeler, şaraplar çoktan basılmış bir kenara dizilmiştir…
Domatesler salçaya ve konserveye dönüşmek için sırasını beklemektedir…
Ege ve Akdeniz taraflarında zeytinler, salamura edilmek için tek tek kırılarak bidonlara basılmıştır…
Turşular, tulumlar…
Say say bitmeyen uğraşlar zinciri…
Anadolu kadınını tarif edin diye sorsalar, aklıma bu tür hazırlıklar gelir, sanırım…
Eve, aile bütçesine ciddi katkıları olan bu tür hazırlıkların, ev ekonomisine katkısından tutun da sağlıklı beslenmek açısından değerini inkar edemeyiz sanırım…
Afiyet olsun…