Tarsus Belediyesi Meclis Üyesi Ayla Oran Erciyas ile bir röportaj gerçekleştirdik. Erciyas, eşitlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden, yerel yönetim hizmetlerinin kadınların hayatına etkisine kadar birçok konuda samimi açıklamalarda bulundu.
Merhaba çok uzun yıllardır kadın hareketi içindeki çalışmalarınızdan dolayı tanıdığımız birisiniz. Tarsus Belediye Meclisi listesinde adınızın olması güzel. Nihayet, Kadına yönelik şiddetle mücadele aktivisti, feminist bir kadın, belediye meclisine girdi diye düşünüyoruz. Çünkü biz sizi daha çok bu kimliğinizle tanıyoruz.
Ayla Oran Erciyas:
Merhaba… Çok teşekkür ederim. Evet 30 yıldır, hak temelli yaklaşımla, Kadın ve eşitlik mücadelesinde kadın hareketinin bir parçası olarak, sürece katkı sağlamaya çabalıyorum. Bu kimliğin belediye meclisine dahil olmasının CHP yerel yönetim anlayışı ve uygulamalarına pozitif katkı sağlayacağına inanıyorum. Umarım çoğalırız.
Seçimden bu yana 6 aylık süreç kadınlar açısından nasıl geçti sizce?
Ayla Oran Erciyas:
Belediye genel anlamda, hazırlık ve zemin çalışması açısından hareketli idi. Tarsus, 25 yıldır başka bir bakış açısından yönetilmiş bir kent. Yerel yönetim hizmetlerinin üretilme tarzından, hizmetlerin kapsamına kadar, sosyal demokrat yerel yönetim anlayışından çok uzak bir alt yapı devralındı. Örneğin eşitlik ve özellikle cinsiyet eşitliği meselesi daha çok sosyal demokrat yerel yönetim anlayışının önem verdiği bir konu. Tarsus’ta 25 yıldır bu konuda hiçbir çaba gösterilmemiş maalesef. Haksızlık etmeyeyim, bir tek sığınmaevi ve danışma merkezi kurulmuş. Oda şeklen..! Psikoloğu bile olmayan bir danışma merkezi ve sığınmaevi..!
Kanunen sığınmaevinde kalan kadınlara yapılması gereken harçlık ödemesi bile yapılmıyordu. Bu güne kadar ki işleyişe ilişkin sorunları, geçmişte oraya yönlendirdiğimiz kadınların anlattıklarından biliyoruz. Kısacası bu 6 aylık sürecin, seçim kazandığımız diğer ilçelerimizde olduğu kadar kolaylıkla akmayacağı, beklenen bir durumdu. Buna rağmen, kısa zamanda kentin kültürel atmosferinde bir fark oluşturulduğunu düşünüyorum. Stratejik plan ve bütçe netleştikten sonra, tüm hizmetlerde, önceki döneme göre farkın daha da görünür hale geleceğine inanıyorum.
Stratejik plan dediniz. Stratejik planlarınve bu planlara bağlı bütçelerin netleşme dönemindeyiz şu sıralar. Bizde tam bu nedenle röportaj yapmak istedik sizinle. Eşitlik ve Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı plan ve bütçelemenin eşitliğin sağlanması konusundaki öneminden bahsedermisiniz?
Ayla Oran Erciyas:
Bildiğiniz üzere belediyeler, Kamu hizmetlerinin yerel düzeyde sunucusu konumundalar. Her ne kadar belediyeler kanunu doğrultusunda hizmetler üretiliyor olsada, bu hizmetlerin temel anlayışını anayasal hükümler ve uluslararası sözleşmelerle üstlenilen yükümlülükler oluşturuyor. Uluslararası sözleşmeler ve Anayasamızın 10 maddesi de eşitliğin sağlanması konusunda temel dayanaklar sunuyor.
Bu temel dayanaklar hakkında biraz daha bilgi alabilirmiyiz?
Ayla Oran Erciyas:
Anayasamızın 10. Maddesinde: Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. ”Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz’’ “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. İfadesi yer alıyor.
Yine bildiğiniz üzere; ülkemiz BM ve Avrupa konseyi üyesidir. Bu üyelikler çerçevesinde, çeşitli sözleşmeler imzalamış ve çeşitli yükümlülükler üstlenmiştir. Uluslararası sözleşmeler hukukumuzda temel belirleyiciolan üst metinlerdir.
Örneğin Ülkemiz, Birleşmiş Milletler “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne (CEDAW) 1995 yılında taraf oldu.
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraf olan ülkeler cinsiyetler arası eşitsizliğin giderilmesi konusunda taahhüt altına girdiler. CEDAW sözleşmesi kadınlara karşı uygulanan ayrımcı tutumları önlemek için yapılmış yasal bağlayıcılığı olan bir belge. BM Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Ortak Programı’nın bileşenlerinden biri, ‘’Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme’’dir.
Bir de İstanbul Sözleşmesi var biliyorsunuz “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11.05.2011 tarihinde imzaladı Türkiye. Sözleşme 2014 yılı ağustos ayından bu yana yürürlükte. Sözleşme kapsamında, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ancak cinsler arası eşitliğin sağlanmasıyla mümkün olduğu ve kadına yönelik şiddetin bu eşitsizlikten kaynaklanıp beslendiği net olarak ifade edilmiş. Sözleşme; önleme, koruma,koğuşturma ve politika geliştirme başlıklarını içeriyor. Bu sözleşmede yerel yönetimleri de bağlayan birçok madde mevcut. Sözleşmenin Madde 1/b, Madde 2/c ve Madde 4 ve Madde 6, eşitliğin sağlanması için Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçe (TCEDB) ile ilgilidir.
Sırası gelmişken, bu sözleşmenin hazırlık ve imza sürecinde emek veren, mücadeleden asla vazgeçmeyen, kadın hareketinin bütün bileşenlerine sevgilerimi, saygılarımı iletmekisterim, ayrıca o tarihlerde, konu ile ilgili bakanlık görevinde olan ve kadın hareketinin taleplerini, can kulağıyla dinleyen Sayın Fatma Şahin’in adını anmadan da geçmek istemem.
Aslında eşitlik meselesinde de toplumda bir kafa karışıklığı var nedir bu toplumsal cinsiyet eşitliği ve buna dayalı bütçeleme?
Ayla Oran Erciyas:
Evet haklısınız, tam bu noktada; biyolojikcinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farktan sözetmek gerekiyor. Bu farkın yeterince bilinmemesi konunun anlaşılmasını zorlaştırıyor. Biyolojik cinsiyet, bizim doğuştan getirdiğimiz biyolojik özelliklere göre yaptığımız bir tanım. Toplumsal cinsiyet ise, bu farka dayanarak bize yüklenen roller ve sorumlulukları ifade ediyor. Biyolojik cinsiyet değişkenlik göstermez, toplumsal cinsiyet ise; zamana, çağa, topluma ve kültüre vs. göre değişkenlik gösterir. Örneğin bundan 50 yıl önce bir dedenin torununa sevgi göstermesi garip karşılanırken, bugün torunları ile parkta oyun oynayan dedeler görüyoruz. Ya da 70 yıl önce üniversite eğitimi alan kız çocuğu garip karşılanırken, bugün takdir ediliyor. Ya da İskandinav ülkelerinde kadına yönelik fiziksel şiddet yaygın değilken, Ortadoğu ülkelerinde daha yaygın. Kadın hakları savunucuları yani feministler, hiçbir zaman biyolojik açıdan eşit olduğumuz veya aynı olduğumuz iddiasında olmadılar zaten. Bizim yanıt aradığımız soru şu; bu biyolojik farka dayanarak, dünya kaynaklarından bu kadar eşitsiz yararlanma sonucu nasıl doğuyor? Yanıtı ise net. Çünkü Dünya, temel olarak kadınların ihtiyaçları ve öncelikleri gözönünde bulundurularak organize edilmiyor. Cinsiyetçi iş bölümü itibarıyla kamusal ve siyasal alan daha çok erkeklerin kontrolünde olduğu için, daha çok erkeklerin ihtiyaç ve tercihleri önceleniyor. Hak temelli yaklaşımla, dünya kaynaklarından ve refahından eşit oranda yararlanabilme mücadelesi bizimki… Eğitim, sosyal güvenlik, dünya gelirinden alınan pay hiçte eşit değil biliyorsunuz… Kaynaklar ve dünya refahı derken tabi ki yalnızca maddi kaynakları kastetmiyoruz. Havasından, suyundan, Güneşinden, neşesinden, yıldızların altında güvenle yüreyebilme hakkından da sözediyoruz aynı zamanda. Halihazırda roller ve sorumluluklar farklı olunca ki, biz buna “cinsiyetçi işbölümü’’ diyoruz. İhtiyaçlar da farklılaşıyor. Toplumda kadınlar ve erkeklerin kamusal ihtiyaçları da farklı oluyor doğal olarak. Bunu ‘’toplumsal cinsiyet ihtiyaçları’’olarak adlandırıyoruz. Kadınların sorumluluklarının kolaylaştırılmasına dönük ihtiyaçlara, pratik toplumsal cinsiyet ihtiyaçları, Haklar açısından eşitlenme yönündeki ihtiyaçlara da ‘’stratejik toplumsal cinsiyet ihtiyaçları” diyoruz. Örnek vereyim, bir yerde evlere su bağlanması pratik bir toplumsal cinsiyet ihtiyacı karşılarken; kreş stratejik bir ihtiyaç. Çünkü kadınların ücretli emek alanına girebilmesini mümkün kılıyor.Kadınlar bu sayede, ücretli bir işte çalışma hakkına kavuşabiliyor. Pratik ihtiyaçların karşılanması da kadın üzerindeki iş yükünü ve vakit yükünü hafifleterek dolaylı bir katkı sağlıyor tabi ki. Kamu hizmetlerinin üretimi sırasında ne yazık ki cinsiyetçi işbölümüne dayalı ‘’ihtiyaçlar farkı’’ pek gözetilmiyor. Kamu hizmetlerinde ‘’cinsiyet körlüğü’’ diyoruz biz buna. Yani kamu planları ve bütçeleri, cinsiyet körü bir yaklaşımla tasarlanıyor maalesef. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine duyarlı Bütçe (TCEDB) bütün politikaların ve buna bağlı tüm somut hizmetlerin toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden değerlendirilmesini sağlayan, plan ve bütçe sürecinin tüm aşamalarının kadınların ve erkeklerin gereksinimleri ve hakları dikkate alınarak yapılandırıldığı, değerlendirildiği ve önceliklendirildiği bir çalışma alanı. Yani TCEDB, kadınların durumunu iyileştirmeye yönelik çabaları somutlaştırmak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemek, öncelikleri belirlemek için kullanılan değerli bir araç. Kadın ve erkekler için ayrı ayrı bütçe hazırlama ve uygulama anlamına ya da sadece kadınlara yönelik programların harcamalarının artması anlamınagelmiyor, Tüm planlara ve bütçelere bu perspektifin dahil edilmesi anlamına geliyor. Eşitliğin sağlanması yönünde hizmetler üretilmesi ve her bütçe kaleminin bu anlayışla gözden geçirilmesi ve verilendirilmesi, ihtiyaçların görünür kılınması toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelemeyaklaşımının temelini oluşturuyor.
Bu nedenle, stratejik planların ve bütçelerin hazırlık dönemi çok önemli. Kadınların sürece mutlaka dahil olup, cinsiyet eşitliği yaklaşımını işaret etmeleri gerek. Tabi bu ancak, kadınların eşit haklara kavuşmasını destekleyen siyasal yapılarda ve bu konuya özel önem veren seçilmişlerle sonuç verebilecek bir çaba. Bu konuda şanslıyım, Tarsus ‘ta Belediye Başkanımız Sayın Haluk Bozdoğan bu konuya özel önem veren bir başkan, meclis üyelerimizin de konuya duyarlılığı yüksek. Aynı duyarlılığın tüm belediyelerde olmasını ve özellikle; Yenişehir, Mezitli ve Büyükşehir Belediyesi stratejik plan ve bütçesinin de cinsiyet eşitliğine duyarlı tasarlanmasını diliyorum. Bu vesile ile Özellikle kadın belediye meclis üyelerinin, bu konuyu gündemleştirmelerini önemle rica ediyorum.
Bu yönetim hizmetleri ve uygulamalarından kadınlar ne oranda etkileniyor sizce?
Ayla Oran Erciyas:
Aslında yerel yönetim hizmetleriuygulamalarından en çok kadınlar etkileniyor. Güvenilir ve ucuz Kreş yoksa; çocuk bakımı, toplumsal bir sorumluluk olarak kamu tarafından paylaşılmıyorsa, ücretli emekpiyasasının kıyısında kadınlar bakakalıyor. Ücretli bir işte çalışsın çalışmasın; kanalizasyon veya çöp sorunu nedeni ilehastalananlara kadınlar bakıyor. Yoksul bir kentte küçücük bir bütçeyle mutfakta mucizeler yaratması beklenenler yine kadınlar. Bozuk yollarda, sorunlu kaldırımlarda, engelli ya da bebek arabalarıyla kahramanca ilerlemeye çalışanlar yine kadınlar. Yollar çamur olunca o çamur paçalı pantolonları genellikle kadınlar yıkıyor. Güvenliği sağlanmamış kentlerde, yeterince ışıklandırılmamış duraklarda, tedirgin şekilde kadınlar bekliyor. Aydınlatılmamış caddelerde, arkasına baka baka yürümek zorunda kalanlar yine kadınlar. Gıda güvenliği sağlanmamış bir kentte, kanser hastalarına kadınlar bakıyor. mazallah kendileri hastalansa bakanda olmuyor(bakanları tenzih ederim ama genellikle yaşayan yakın bir kadın akrabası yada bir kadın dostu yoksa durum bumaalesef) yine gıda güvenliği yoksa konserve yapmak için sebze sandıklarının başında kadınlar emek veriyor. Bakın memlekette kavanoz kapağı tükenmiş. Bunun iki anlamı var ya gıda güvenliği konusunda kadınlar çok endişeliler ya da ağır yoksulluk beklentisi içindeler. Akşamüstü pazarlara gidin, servis yokluğundan ellerinde ağır yüklerle evine ucuz yiyecek taşıyanlar yine kadınlar. Daha bu sabah rastladım bir kadına, fırından ekmek almak yerine bütçeyi denkleştirmek için artık evde yufka yapmaya başlamış. Yani yoksulluğun kol gezdiği bir kentte, oklavayı eline alıp ekmek tahtasının başına kadınlar geçiyor. O mahallede güvenli ve erişilebilir bir park yoksa, yada çocuklara yönelik hizmet ve etkinlikler yoksa, çocuklara etkinlik yaratmakiçin bin bir zahmete kadınlar katlanıyor. Gençlere dönük etkinliklerin yeterince olmadığı bir kentte, onların depresif halleri ile kadınlar uğraşıyor. Sokakta suç mahalli niteliğinde metruk binalar varsa, akşam vakti yemeğin altını söndürüp, çocuklarını almak için duraklara kadınlar koşuyor. Yaya geçitleri yeterince güvenli değilse, okulların önünde daha çok kadınlar bekleşiyor. Yaşlı bakımına ve yaşlı etkinliklerine yatırım yapılmamış kentlerde, yaşlıların tüm bakımıyla kadınlar ilgileniyor. Hastaları doktora kadınlar götürüyor, Engellilere kadınlar bakıyor. Kadınlar siyaset sevmiyor deniyor ya bazen. Gülüyorum. Tersine; siyaset, kadınları sevmiyor aslında. Siyaset, kadınların hayatının gerçekte ne kadar zor ve yoğun olduğunu anlayıp yüklerini hafifletirse, kadınların emeğini ve yaptıkları işleri küçümsemekten vazgeçip, aslında en yaşamsal konularla onların uğraştığını fark ederse, Kadınların yaşadığı sorunları gündemleştirirse, inanıyorum ki kadınlar siyasete seve seve dahil olur.
Son olarak belirtmek istediğiniz bir şey var mı acaba?
Ayla Oran Erciyas:
Evet. Son bir aylık süreçte, bu konuda kendisine ilettiğim bütün ulusal ve uluslararası metinleri, raporları, makaleleri, (İnanın sayfalarcaydı) büyük bir alaka ile okuyan, fikir alışverişinde bulunan ve stratejik plan taslağında, konunun ele alınmasını sağlayanTarsus Belediye Başkanımız Sayın Dr. Haluk Bozdoğan‘a, duyarlılığından ve emeğinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Onun bu tutumunun bir başlangıç olmasını, tüm belediyelerimize yayılmasını temenni ediyorum.
ARZU ÖZER
YORUMLAR