CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Mersin Akkuyu bölgesinde yapımına devam edilmekte olan nükleer santral ile ilgili uzman ve yetkili kişilerin yapmış olduğu ürkütücü açıklamaları meclis gündemine taşıdı.
CHP’li Başarır, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yazılı olarak yanıtlaması istemi ile vermiş olduğu önergesinde uzmanların açıklamalarına da yer vererek; “Siz de nükleer santral kazalarını, dönemin Başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği gibi “mutfaktaki tüp gaz patlaması”na mı benzetmektesiniz?” sorusunun yanıtlanmasını istedi.
CHP’li Başarır önergesinde; “Adeta kobay ülke durumunda olduğumuz ve Dünya’nın başka hiçbir ülkesinde inşa edilmeyen VVER-1200 model Nükleer Santrali’nde meydana gelebilecek bir kaza sonucunda yüzbinlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesinden kim ya da kimler sorumlu olacaktır?” sorusuna da yanıt aradı.
CHP Mersin Milletvekili Başarır, Akkuyu’da yapımı devam eden VVER-1200 model nükleer santralin, Rusya’da yapımının, nükleer standartlara uymadığı gerekçesiyle Rus mahkemelerince iptal edildiğinin doğru olup olmadığını da sordu.
CHP’li Başarır vermiş olduğu yazılı soru önergesinde;
“Daha önce Çernobil faciasının yaşandığı nükleer santrali de inşa eden Rus Devlet şirketi Rosatom’un yapmakta olduğu Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki üst düzey yetkililerin ve çalışanların dile getirdiği açıklamalar basında yer almıştır.
Yapılan açıklamalarda; Akkuyu Nükleer Santrali’nin temelinin deniz suyu ile dolu olduğu, mevcut zeminin kendi kendini taşıyamadığı, projenin ciddi mühendislik ekibiyle yürütülmesi gerektiği, mühendis sayısının yeterli olmadığı, var olan mühendislerin de konuya hakim olmadığı uyarılarında bulunmuşlardır.
Ayrıca Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki çalışanlar; “Santralın her bir projesinin Rosatom tarafından Rusya’da projelendirildi. Teknik olarak baktığımızda bu proje Türkiye’nin coğrafik ve yerel gerçekliğiyle örtüşmüyor, tamamen kopyalanarak alınmış durumda. Yapılmak istenen santral Rusya’nın o çok soğuk hava koşullarından etkilenmemesi için dizayn edilmiş ama burada, Mersin gibi sıcak bir memlekete yapılmak isteniyor. Sadece buradan bile şunu çıkarabiliyoruz: Proje hiçbir şekilde buraya optimize edilmemiş. Bu çalışmaların tümü saha gerçeklerine göre revize edilmeli. Bu da maliyet ve zaman demek. O yüzden bunların hiçbiri yapılmıyor. Örneğin dağlardaki şev çalışmasının normalde daha yatay yapılması gerekirken maliyeti kısmak adına olması gerekenden dik yapılmış ve bu sebeple sürekli kocaman kayalar yuvarlanarak aşağı iniyor” sözlerini dile getirmiştir.
Adının saklı kaldığı bir jeoloji mühendisi de konuya ilişkin olarak; “Santralın yapılmak istendiği zemine bu proje hiçbir şekilde uygun değil. Zeminden alınan örneklerde zemin yapısının gevşek olduğu görülüyor. Kırıklı kayaçlar ve boşluklar nedeniyle kontrolsüz oturmalar yaşanması kaçınılmaz, ayrıca sıvılaşma riski de çok yüksek. Ve siz böyle bir zemine birinci dereceden nükleer yapı kurmaya çalışıyorsunuz. İşin üzücü yanı, bu konuda alınmış herhangi bir önlem yok. Bu durumu anlamak için inşaat sahasına girmenize bile gerek yok. Bölge zemin yapısını yol kenarındaki şevlerden görebiliyorsunuz. Santral inşaatındaki zemin yapısı da yol kenarındaki şevlerde gözlemlediğiniz kırıklardan farklı değil. Bu alanda yapılabilecek birçok düzenleme var, doğru temel çalışmasıyla santrali kurabilirsiniz evet. Her türlü zemine yapı inşa edilebilir, teknik olarak. Ancak yapılmak istenen yapının kopyala/yapıştır değil, o zemine göre revize edilmesi gerekiyor. Bunların hiçbiri yapılmıyor, çünkü projeyi revize etmeye yetkin değiller” açıklamalarında bulunmuştur.
Daha önce santralin temelinde oluşan çatlaklar üzerinden örnek veren yetkili bir mühendis ise “Bu çatlakların nedeni de mevcut zeminin kendi kendini taşıyamamasından kaynaklıdır. Zemin, üstüne binen ağırlıktan dolayı hareket ediyor, bahsettiğim kontrolsüz oturmalar yaşanıyor. Dolayısıyla temelde zamanla çatlaklar oluşuyor. Daha temeli taşıyamayan zemin reaktörü nasıl taşıyacak meçhul. Bunun yanı sıra yapılan temellerden deniz suyu geliyor, yeni temeller komple deniz suyu ile dolu. Bu çok trajikomik bir durum açıkçası. Her şeye rağmen zemine uygun olmayan planı yine uygulamayı deneyecekler ve kaçınılmaz olarak yine aynı sonuçlarla karşılaşacaklar…En basit apartmanda bile proje üç, dört kere revize edilir ama böyle bir çalışma bu inşaatta hiçbir şekilde yapılmıyor. Dokümanları inceleyecek, işleyecek yetkinlikte hiçbir personel yok. Zemindeki oturmadan dolayı temel kırılıyor, kimse neden olduğuna dair yorum yapamıyor. Ve bu şekilde 2023’te birinci reaktörü çalıştırmayı planlıyorlar. Tek dertleri şu an için bu gibi görünüyor” sözlerini dile getirmiştir.
Yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali’nin diğer bir yönünü eleştiren bir kimya mühendisi de; “Soğutma meselesiyle ilgili deniz sıcaklığına olan etkisinden daha büyük bir problem var. Şöyle ki, bu tarz alanlarda suyun çekildiği borulara midye vs. yapışmaması adına suya klor karıştırılır. Haliyle sonrasında klor karıştırılan bu su denize geri boşaltılır. Farazi olarak konuşursak, bin 200 MW gücündeki bir reaktörü soğutabilmek için ise saatte yaklaşık 180 bin m3 su gerekir. Tesise ise bu reaktörlerden dört tane yapılması planlanıyor. Yani bu demektir ki, saatte 720 bin m3 klorlu su denize boşaltılacak. Çamaşır suyunda vs. kullanılan bu kimyasalın böylesine bir oranda Akdeniz’e boşaltıldığını düşündüğümüzde bunun ne derece yıkıcı etkileri olacağını görebiliyoruz” demiştir” açıklamalarına yer vererek şu soruların yanıtlanmasını istedi:
Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımında hangi branşlarda kaç mühendis çalışmaktadır?
Çalışanların dile getirdiği gibi Akkuyu Nükleer Santrali’nin Rusya’da projelendirildiği, projenin Mersin’in çoğrafi ve yerel özelliklerine göre optimize edilmediği doğru mudur? Doğru ise böyle bir proje anlaşmasına Türkiye neden imza atmıştır?
Uzmanların açıkladığı gibi projenin Akkuyu’daki zemine göre revize edilmediği, çalışanların revize etmede yetkin olmadığı bilgileri doğru mudur? Doğru ise böyle bir zemine birinci dereceden bir Nükleer Santral yapımına hangi gerekçelerle cesaret edilmiştir?
Adeta kobay ülke durumunda olduğumuz ve Dünya’nın başka hiçbir ülkesinde inşa edilmeyen VVER-1200 model Nükleer Santrali’nde meydana gelebilecek bir kaza sonucunda yüzbinlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesinden kim ya da kimler sorumlu olacaktır?
Siz de nükleer santral kazalarını, dönemin Başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği gibi “mutfaktaki tüp gaz patlaması”na mı benzetmektesiniz?
Bakanlık olarak, uzmanların yukarıdaki tüm uyarılarını ve açıklamalarını dikkate alacak biçimde herhangi bir çalışma başlatılmış mıdır? Başlatılmışsa sonuçları ne olmuştur?
Nükleer güvenlik standartlarına uymadığı gerekçesiyle VVER-1200 modelinin, Rusya’da yapımı Rus mahkemelerince reddedildiği doğru mudur? Doğru ise kendi mahkemelerince yapımı iptal edilen bir nükleer santral modelinin Türkiye’de yapımına neden ısrarla devam edilmektedir?
ARZU ÖZER
YORUMLAR