Birleşmiş Milletler (BM) Ülkelerarası İklim Değişikliği Paneli’nin “İklim Değişikliği ve Arazi” konulu raporunda, arazinin iklim sisteminde önemli bir rolü olduğu ortaya çıktı. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, “Dünyanın daha fazla temiz enerjiye ihtiyacı var, ancak bizim mümkün olabildiğince az arazi kullanmamamız, enerji santrallerini ‘doğru’ yerlere yerleştirmemiz gerekiyor” dedi.
Küresel facialar, seller, kuraklık, orman yangınları dünyanın farklı bölgelerini etkilemeye devam ediyor. İklim değişikliğinde arazi kullanımının etkisinin büyük olduğu ortaya çıktı. BM Ülkelerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “İklim Değişikliği ve Arazi” konulu raporunda, arazinin iklim sisteminde önemli bir rolü olduğu; iklim değişikliği ile başa çıkmanın yolunun, arazi kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesinden geçtiği tespiti yapıldı. 125 yazar ve 45 ülkeden katılımcının katkısıyla hazırlanan raporda, toprağın hassas bir kaynak olduğuna, iklim hedeflerinde atılacak tüm adımlarda göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekildi. Son 50 yılda küresel sıcaklıkta gözlenen artışların büyük bölümünün nedeni insan kaynaklı sera gazı salınımları. Uzmanlar tarafından ‘iklim krizi’ olarak adlandırılan küresel ısınmayı oluşturan önemli unsurlardan birini de enerji üretim tercihleri oluşturuyor.
“Mümkün olabildiğince az arazi kullanmamamız, enerji santrallerini ‘doğru’ yerlere yerleştirmemiz gerekiyor”
Bu bağlamda Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Demirak, temiz enerjinin iklim krizinin önüne geçmek için vazgeçilmez seçeneklerden biri olduğuna dikkat çekti. Demirak, “Dünyanın daha fazla temiz enerjiye ihtiyacı var, ancak bizim mümkün olabildiğince az arazi kullanmamamız, enerji santrallerini ‘doğru’ yerlere yerleştirmemiz gerekiyor. Attığımız her adım iklim değişikliğiyle mücadele alanındaki hedeflerin hayata geçirilmesini etkileyecek” ifadelerini kullandı.
Nükleer, ‘yeşil dörtlü’ içinde yer alıyor
Uzmanlar, giderek artan sürdürülebilir enerji ihtiyacının temiz ve güvenilir düşük karbonlu kaynaklardan karşılanması için, 2050 yılına kadar elektriğin en az yüzde 25’inin nükleer enerjiden sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor. Nükleer, rüzgardan sonra dünyanın en büyük ikinci düşük karbonlu güç kaynağı olurken, güneş, rüzgar, hidroelektrikle birlikte küresel ısınma ile mücadelede yer alan ‘yeşil dörtlü’ içinde yer alıyor. OECD Nükleer Enerji Ajansı’na göre, ‘öncelikle nükleer maddeye dayanan bir karışım, kWh başına 50 gC02 dekarbonizasyon hedefine ulaşmak için en uygun maliyetli seçenek.’ Bill Gates ise nükleer enerjinin iklim değişikliğinde oynayacağı rolü şu sözlerle vurguluyor: “Nükleer, iklim değişikliği ile baş etmek için ideal; çünkü günde 24 saat kullanılabilen tek karbon içermeyen, ölçeklenebilir enerji kaynağı.”
“İklim değişikliğiyle mücadelede enerji üretimi ve toprak dengesinin korunması gerekiyor”
Nükleer enerji, diğer enerji kaynaklarından çok daha küçük bir araziye ihtiyaç duyması nedeniyle uzmanların dikkatini çekiyor. Bir nükleer enerji tesisi ile aynı miktarda elektrik üretmek için rüzgar santralleri 360 kat, güneş enerjisi tesisleri ise 75 kat daha fazla araziye ihtiyaç duyuyor.
Türkiye’deki hızla azalan tarım arazilerinin, ormanların gelecek için önemine dikkat çeken Doç. Dr. Demirak, “İklim değişikliğine karşı mücadelede hem enerji üretimi hem de toprak dengesinin korunması gerekiyor. Nükleer santraller, arazi kullanımı açısından diğer enerji kaynaklarına göre daha avantajlı. Bu nedenle ekolojik çevre üzerinde etkileri daha az oluyor. Diğer tür temiz enerji santrallerinin arazi kullanımı ile ilgili bir kıyaslama yaptığımızda nükleer santraller her şekilde en az arazi kullanan ve en yüksek verimliliğe sahip olan enerji çeşidi olarak ortaya çıkıyor. ABD’de yayınlanan ‘Karbon Salımı Yapmayan Teknolojiler İçin Arazi Gereksinimi’ başlıklı raporda da 1000 MW gücündeki bir nükleer santralde üretilebilecek elektriğin farklı tipteki santrallerden üretilmesi durumunda ihtiyaç duyulan alan hesaplandı. Buna göre, 1000 MW’lık bir nükleer santralin yüzde 90 kapasite faktörü ile çalıştığı hesap edildiğinde yaklaşık 3,4 kilometrekare alana ihtiyaç duyuyor. Aynı zamanda, rüzgar santrallerinin kapasite faktörleri yüzde 32 ile yüzde 47 arasında, güneş santrallerinin kapasite faktörleri ise yüzde 17 ile yüzde 28 arasında değişiyor. Kapasite faktörünü dikkate aldığımızda, 1000 MW gücündeki nükleer enerji tesisinin bir yılda ürettiği elektriğin rüzgâr türbinleri ile üretilmesi için 1.900 MW- 2.800 MW arasında rüzgar santrali kurulması gerekiyor. Bu durumda rüzgar santralinin bu miktarda elektrik üretmesi için gerekli olan alan ise 670-930 kilometrekare arasında gerçekleşiyor. Güneş enerjisine gelince, bu enerji üretim biçiminin kapasite faktörleri dikkate alındığında 3.300 MW- 5.400 MW kapasiteli güneş tarlasının kurulması gerektiğine dikkat çekiliyor. Böyle bir güneş santrali için gerekli alanın ise 72-120 kilometrekarelik olduğu ortaya konuluyor” diye konuştu.
“Türkiye’nin enerji stratejisinde nükleer teknoloji olmalıdır“
Türkiye’nin yıllık elektrik enerjisi tüketiminin her yıl ortalama yüzde 6 oranında artarak 2023’te elektrik tüketiminin 500 milyar kWh olmasının öngörüldüğünü hatırlatan Demirak, şöyle konuştu:
“Türkiye’nin tüm yenilebilir enerji potansiyelinin tamamı kullanılsa bile yakın gelecekte öngörülen enerjiyi sağlamak mümkün görünmemektedir. Yukarıda belirtilen kapasite faktörü ve ihtiyaç duyulan alanın büyüklüğü hesaba katılırsa, yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan santrallerin inşası Türkiye için en uygun çözüm değildir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, böyle bir durumda sadece rekreasyon alanların ve koruma altındaki bölgelerin değil, aynı zamanda tarım arazilerinin de kullanılması gerekecektir. Bu yüzden, ekonomik imkanları elverişli olan ancak yeterli alana sahip olmayan bölgelerde düşük karbon salınımına sahip en önemli elektrik enerjisi kaynağı olan nükleer santraller kurulabilmelidir. Türkiye İklim Değişikliği Eylem Planı’na da ise iklim dostu teknolojilerin geliştirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Ülkelerin gelişmişliği, kişi başına tüketilen elektrik miktarına göre tanımlanırken, G20 ülkelerinde nükleer güç santrali bulunmayan 5 ülkeden biri olan Türkiye’nin enerji stratejisinde nükleer teknoloji olmalıdır ve bir an evvel uygulamalıdır.”
“Akkuyu NGS, 43 milyon tonluk karbon salınımını önleyecek”
“Nobel Ödüllü Marie Curie’nin dediği gibi hayatta hiçbir şeyden korkmaya gerek yok, yalnızca anlamak gerek” diyen Demirak, “Nükleer enerjinin, diğer temiz enerji kaynaklarıyla beraber Türkiye’nin enerji problemini çözecek pratik, çevre dostu ve güvenli bir teknoloji olduğu gerçeği halka anlatılmalı ve halkın desteği alınmalı. Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olan Akkuyu NGS yaklaşık 35 milyar kWh enerji üretecek. Bu oran, İstanbul’un elektrik ihtiyacının yıllık toplam yüzde 90’ını, İzmir ve Ankara’nın yıllık toplam elektrik ihtiyacını karşılayacak bir kapasiteyi içeriyor. Kapasitesi 4,8 GW olacak Akkuyu NGS’nin 4 ünitesinin de işletmeye girmesiyle bir yıl boyunca 43 milyon tondan fazla CO2 salınımı önlenecek. Mersin’de nükleer santral yapım çalışmalarına devam etmeli ve yeni nükleer çalışmaların planlaması yapılmalıdır. Bu projelerin hayata geçirilmesi, hükümetler kimlerden oluşursa oluşsun devlet politikası haline getirilmelidir. Çünkü bunlar (nükleer santral projeleri) ülkenin çevre sorunlarını çözme konusunda onlarca yıl avantajlar sağlamaktadırlar” şeklinde konuştu.
İHA
YORUMLAR