Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) ve Mülteci Destek Derneği (MUDEM) tarafından düzenlenen Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları toplantısı Ankara’da yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan T.C. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Akarca, Türkiye’nin sığınmacı politikası ile tüm dünyaya insanlık dersi verdiğini söyledi. Akarca, Türklerin misafirperverliğini anımsatarak, “Belki de dünyada ‘Tanrı misafiri’ diye bir deyimi olan tek ülke biziz” dedi.
Misafirperverliğin Türklerin genetiğinde olduğunu vurgulayan Mehmet Akarca, “Türkiye yüzyıllardan beri dışarıdan sığınanlara ya da kucaklaşmak isteyenlere kapılarını açtı. İspanya’daki Musevilerden tutun, Nazilerden kaçan bilim adamları, Bulgaristan’dan kaçan Türk azınlıklar. Onların hepsi ülkemize geldi” şeklinde konuştu.
Kamu Denetçiliği Kurumu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Türkiye’nin yaşananlar karşısında iyi bir sınav verdiğini, onurlu ve vicdan sahibi insanlara örnek teşkil ettiğini vurguladı. Malkoç, “Milletimizin yüreğinin genişliğini ödüller kazanabilecek hikayelere, romanlara, filmlere, müzik eserlerine dökebilsek… Bunu henüz başarabilmiş değiliz. 75-100 milyon dolar harcayabilsek de uluslararası alanda yarışmalarda ödül alabilecek; dünyada 7 milyar insanın yüreğinin tellerini titretebilecek eserlere döksek. Bunun gündeme getirilmesini sizler yapacaksınız” ifadelerini kullandı.
Şeref Malkoç, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun sadece Türk vatandaşlarından değil, Türkiye’de bulunan herkesten başvuru aldığını söyledi. Malkoç, “Kamu Denetçiliği Kurumu olarak, Türkiye’deki 3.5 milyon Suriyelinin durumunu ayrıntılarıyla anlatan bir rapor hazırladık. Tüm insan hakları kurumlarının üst düzey temsilcilerine gönderdik, çok faydası oldu” dedi.
Dr. Gökçe Ok: “Göçmenin adı Suriyeli oluyor. Bu büyük bir haksızlık”
T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok da düzensiz göçün yıkıcı etkisinin daha büyük olduğunu dile getirerek “Her insan potansiyel bir göçmen. Her göçün bir hikayesi var. Bugün ülkemizde yaklaşık 192 farklı ülkeden 5 milyon 55 bin insan yaşıyor” diye konuştu.
Göçmenlerin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziksel durumunun önemine değinen Ok, “Bütün bu düzenli ve düzensiz göç kısmına baktığımız zaman maalesef bugünlerde olgular, gerçekler ve hikayeler algıların altında eziliyor. Maalesef göçmenin adı Suriyeli oluyor. Bu büyük bir haksızlık” ifadelerini kullandı.
Basın mensuplarına büyük rol düşüyor
SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, 71 milyona yakın kişinin zorla yerinden edildiğini, bu sayının 26 milyonunu ise mültecilerin oluşturduğunu söyledi. Türkiye’nin son 6 yıldır dünyada en fazla mülteci ağırlayan ülke konumunda olduğunu belirten Kavlak, kamuoyu algısının oluşmasında yerel basının önemine dikkat çekti. Kavlak, “Mültecilerin toplumumuza ve yerel halkla olan uyumunun tesisinde, basın mensuplarına büyük rol düşmektedir. Haberlerde kullanılan dil, konuyla ilgili doğru terminolojiye hakimiyet gibi konular, ülkemizin dünyada örnek olan çalışmalarına büyük katkılar sağlayabilecek güçtedir” şeklinde konuştu.
Türk hükümeti ve AB, yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışmakta
AB Türkiye Delegasyonu Program Yöneticisi Steven De Vriendt, Avrupa Birliği’nin en büyük delegasyonunu Türkiye’de kurduğunu belirterek, AB şimdiye kadar göçle ilgili en büyük desteği Türkiye’ye verdi” dedi. “Suriye göç dalgasının yönetilmesi için, ihtiyaçlara baktığımızda öncelikle temel ihtiyaçların karşılanması, sosyo-ekonomik desteğin sağlanması, belediye altyapılarının geliştirilmesi, eğitim, sağlık ve koruma alanlarında, Türkiye Cumhuriyeti yönetimiyle birlikte karar alıyoruz” ifadelerini kullanan Steven De Vriendt, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin daveti üzerine geldik ve tüm faaliyetlerimizi Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile birlikte geliştirdik, uygulamaya koyduk” diye konuştu. De Vriendt, “Mültecilerin %2’si, Türk Hükümeti tarafından yönetilen kamplarda yaşamaktadır. Birçoğu uydu kentlerde yaşamakta ve geri kalan kısmı ise ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış durumdadır. Türk hükümeti ve AB, ülkedeki mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışmakta, ayrıca ev sahibi topluluklara ve il yönetimlerine yardımcı olmaktadır” dedi.
AB’nin ESSN (The Emergency Social Safety Net) projesiyle en büyük insani yardım programını yürüttüğünü kaydeden De Vriendt, “Türkiye’de yaklaşık 1.7 milyon Kızılay Kartlı mülteci var. Hanedeki kişi sayısına göre, kişi başı para yardımı yapılıyor, nihai yararlanıcıların bu kartla birlikte parayı istediği gibi kullanabilmesinin yanında, Türkiye ekonomisine de katkısı oluyor” şeklinde konuştu.
Doğru başlık önemli
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü Dış İlişkiler Sorumlusu ve Sözcüsü Selin Ünal, medyanın sosyal uyumda büyük rolü olduğunu vurguladı. Haberlerde kelime seçiminin önemine dikkat çeken Ünal, “mülteci, sığınmacı, göçmen gibi farklı kelimeler hepsi birbirinin yerine kullanılıyor. Haberlerin detaylarının okunmadığını göz önüne alırsak, doğru başlık önemli. Sonuçta yapılan haberler ön yargı ya da farklı algılar geliştirebilir” dedi.
UNICEF Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Sema Hosta, 11 Ekim’in Dünya Kız Çocukları Günü olduğunu hatırlattı. Hosta, “Çocuğun mültecisi, göçmeni yoktur. Çocuk çocuktur. Hiçbir çocuk hiçbir hakkından mahrum kalmamalı. Bazı çocuklar bırakın temel haklarını, yaşamını kaybediyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’de bulunan 3.6 milyon Suriyelinin 1.7 milyonunun çocuk olduğunu belirten Hosta, okul yaşındaki 400 bin çocuğun okula gidemediğini söyledi.
Erbaş: “Türkçeyi öğretmek çok önemli”
Toplantılar, öğleden sonra düzenlenen “Mültecilere Yönelik Yapılan Çalışmalar, Mültecilerin Eğitime Kazandırılması ve Mültecilerin Spora Yönlendirilmesi” konulu oturumla devam etti. Radyo Evi Derneği Başkanı Yusuf Erbaş, yaklaşık 3 bin 450 radyo ile topluma faydalı olacak her türlü faaliyeti desteklediklerini belirterek, “Ses mühendisleri olarak radyocular, sihirli kutudan sesleri ile dinleyenleri hayata döndürüyor” dedi. Mültecilerin Türkiye’de Türkçeyi öğrenmelerinin dikkat çeken noktalardan biri olduğunu ifade eden Erbaş, “Çocuklara Türkçeyi öğretmek çok önemli. Okuma yazma bilmeyenlerin Türkiye’de Türkçe öğrenmesi gibi, yurt dışından gelen mültecilerin de hem Türkçeyi hem de bizim kültürümüzü, örf ve adetlerimizi öğrenmeleri, yaşantımızı öğrenmeleri açısından çok önemli olarak görüyorum” şeklinde konuştu.
Basın Buluşmasına T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Göç ve Acil Durum Eğitim Daire Başkanlığı’ndan katılan Hilal Büke, 2019 eğitim öğretim yılının başında Suriyelilerin eğitim gördüğü okullarda uyum sınıfların açılmasına yönelik genelge çıkarıldığını anımsatarak, Türkçe dil becerisi yeterli olmayan çocukların uyum sınıflarında Türkçe eğitimi aldığını söyledi. Büke, “Türkçe’yi çok iyi öğrenen ve konuşan çocuklarımız da var. Bu çocukların, devlet okullarında Türk çocuklarla birlikte öğrenim gördüklerinde ülkemizdeki yaşayışa eğitim sistemine daha kolay uyum sağladıklarını gözlemledik. Bu tecrübe doğrultusunda, Türkçe öğrenmenin çok önemli bir adım olduğunu gördük” dedi. Büke, T.C. MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı Halk Eğitim Merkezlerine 2014 yılından bu yana 700 binin üzerinde yabancı uyruklu yetişkinin, kişisel gelişim kursları ile mesleki ve teknik eğitim kurslarına başvurduklarını dile getirdi.
Sosyal uyumu spor yoluyla güçlendiriyoruz
T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı Uluslararası Organizasyonlar ve Dış İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Çağatay Doğan, Türkiye’deki Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı 20 binin üzerindeki tesislerden (gençlik kampları, spor alanları, gençlik merkezleri) yaklaşık 2 milyon kişinin faydalandığını ifade etti. Doğan ayrıca, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB), Olimpik Mülteci Vakfı (ORF), Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK), Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü (UNHCR) ve Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) iş birliğinde Ağustos 2019 itibariyle “Mülteci ve Türk Gençleri Arasındaki Sosyal Uyumun ve Katılımın Spor Yoluyla Güçlendirilmesi” projesinin başladığını duyurdu. Doğan, sporun birleştirici önemli bir rolü olduğunu hatırlatarak, sosyal uyum konusunda spor faaliyetlerinin çok önemli bir yeri olduğunu vurguladı.
Sosyal uyum çalışmaları destekleniyor
“Ülkemizdeki Yabancılara Yönelik Yapılan Uyum Faaliyetleri” oturumunda söz alan T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Göç Uzmanı Salih Aykut Özen, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün Türkiye’de uluslararası koruma, ikamet ve geçici koruma gibi bütün farklı statüde bulunan kişilerle, başta kayıt olmak üzere hak ve yükümlülüklerle ilgili her türlü iş ve işlemi yürütmekten sorumlu olduklarını belirtti. 2019 yılının uyum yılı ilan edildiğini söyleyerek, mahalle buluşmaları, uyum buluşmaları, biz bize sohbetler gibi etkinliklerle pek çok ilde Türk vatandaşı ve mültecilere yönelik sosyal uyum konusunda farkındalık çalışmaları yürütülmektedir diyen Özen, özellikle çocuklara yönelik oyunlar, sosyal uyum tırı gibi araçlarla da sosyal uyum çalışmalarının desteklendiğini anlattı. Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planının bütün bu sosyal uyum çalışmalarının çerçevesini çizen çok önemli bir belge olduğunun altını çizen Özen, çalışmaların 2020 yılında da kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla uyum içinde devam edeceğini sözlerine ekledi.
Kavramları doğru kullanmak çok önemli
Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarının ikinci gününde “Mültecilerle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar / Doğru Terminoloji” oturumunda konuşan SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, “mülteci, sığınmacı, uluslararası koruma, göçmen, kaçak göçmen, yasa dışı göçmen birçok tabir kullanıyoruz; fakat her biri ayrı ayrı anlam ifade ediyor” dedi. Kavramların önemine dikkat çeken Kavlak, bazı haberlerde kullanılan terminolojilerin içerik ve anlam olarak farklılık gösterebildiğini vurguladı.
TV haberlerinden sığınmacı, mülteci gibi kavramların aynı haber içesinde yanlış kullanıldığına dikkat çeken Kavlak, uluslararası hukukta sığınmacı tanımı ile mülteci tanımı arasındaki önemli farkları aktardı. Düzensiz göçmen, uluslararası terminolojiye yerleşmiştir. Kaçak göçmen tanımı kişileri suçluymuş durumuna sokuyor. Düzensiz göçmen, düzensiz bir şekilde hareket halindeki grupları ifade ediyor, yani bu kişilere uluslararası platformda yasa dışı göçmen ya da kaçak göçmen denilmiyor.
İstismar etmeden istihdam etmek gerek
“Deneyimlerle Göç” oturumunda konuşan Gazeteci / Belgesel ve Film Yapımcısı Coşkun Aral, bireysel olarak mülteci dramıyla ilk kez, 1970’lerde mülteci durumuna düşmüş insanların yollarını takip ettiği İran ve Kuzey Irak’ta tanıştığını, 1980’li yıllarda Lübnan’da Suriye yüzünden mülteci olanları gördüğünü, daha sonra da Filistinli mültecileri tanıdığını anlattı. Haberlerde yanlış uygulamalardan kaçınmak gerektiğine vurgu yapan Aral, “mülteci haberleri gündeme geldiği zaman, objektif haberler yapıldığında, gelişmiş ülkelerde ortak akıl dediğimiz bir kurum kendiliğinden oluşuyor” dedi. Ortak akıl oluşan akıllı devletlerde bilgi tazeleme şekline dikkat çeken Aral, “kendisi gibi düşünmeyen habercileri dışlayan, duymak istediğimizi söyleyen kişiler olsun anlayışı yanlış” dedi.
Savaşların temelinde “korku ve bunun yarattığı cepheleşmenin” olduğunu belirten Aral, “3.6 milyon Suriyeli var, diğerleriyle yaklaşık 5 milyon mülteci var. Suriye’de durum düzelse bile, bu insanların yarısı burada kalacak. Suriye’deki sistem Türkiye’den daha iyi olmadığı sürece kimse dönmez. Ülkemize gelenler ağırlıklı Kuzey Irak’tan, fakir bir bölgeden geldiler. Ölmek o kadar kolay değil” diyerek “Onları, üretici konuma getirmeliyiz. Hem ekonomiye katkılarını sağlamak hem de kendi geleceklerinde daha iyi bir yaşama sıçrama yapmalarına olanak sağlamalıyız. Burada, kamu kurum kuruluşlarının yanında STK’lara da rol düşüyor. Suriyeliler tarımdan anlıyor. Onları istismar etmeden istihdam etmek gerek. Basının buradaki rolü de, gerekirse bu tür haberleri de yaparak adaletsiz ücret dağılımının önüne geçmek olmalı.” şeklinde konuştu.
Medyada göç ve mültecilerin yeri
Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları’nın ikinci günü “Medyada Göç ve Mültecilerin Yeri” konulu oturumla sona erdi. Oturumu yöneten Kanal D Ankara Temsilcisi Ercan Gürses, bir önceki yıl düzenlenen Basın Buluşmaları’nda sığınmacılarla ilgili haberlerde yapılan anlatım yanlışlarını konuştuklarını anımsattı. Gürses, “Şahsi gözlemim, 1 yılda kendimizi geliştirmişiz, bazı haberlerin nereye gideceğini daha iyi öngörmeye başlamışız” şeklinde konuştu.
Birden fazla kaynaktan kontrol ederek bilgi kirliliğini önlüyoruz
Haber Global Ankara Temsilcisi Faruk Demirel, sığınmacılarla ilgili yaptıkları haberlerde gösterdikleri özene dikkat çekerek, Türk halkı ve Suriyeli sığınmacılar arasındaki sosyal uyuma katkı sağlayacak, yapıcı haberlerin önemine dikkat çekti. Demirel, son 1 yılda özellikle hem yerel medyanın, hem de ulusal medyanın soğukkanlılığını koruyarak, haberleri birden fazla kaynaktan kontrol ederek bilgi kirliliğini önlediğini vurguladı.
“Fotoğraf aslında provakatif bir şey de olabilir” diyen Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel, medyada kullanılan fotoğraflardan örnekler sunarak, fotoğraflar üzerinde yapılan bazı değişikliklerin, büyük anlam farklılıklarına yol açtığını vurguladı. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği olarak her yıl düzenledikleri yarışmada, son yıllarda sığınmacı ve göçmen fotoğraflarının ödüllerdeki ağırlığının arttığını anlatan Özel, “Mültecilerin fotoğrafları bir hikaye anlatıyor çünkü” dedi.
“Vizörün arkasında çok ağladığımı biliyorum”
Türkiye Haber Kameramanları Derneği Başkanı Aytekin Polatel ise 27 yıldır kameramanlık yaptığını, mülteci haberlerinde en çok kadınların ve çocukların durumlarından etkilendiğini belirterek “Vizörün arkasında çok ağladığımı biliyorum” dedi. Polatel, “İletişim fakülteleriyle yaptığımız bir haber çalışmasında, öğrenciler sığınmacılarla ilgili kişisel hikayeler ve işsizlik gibi konuları işlediler. Bayrağı bırakacağımız gazeteciler olacak gençlerin, yarışmadaki haberlerde “ırkçılık” olarak değerlendirilebilecek haberler yapmadıklarını görmek beni sevindirdi. Bizler de haberlerimizde bu hassasiyeti gözeterek, haberleri ırkçılık yönünden değil, gençlere olumlu etki edecek konular üzerinden değerlendirmeliyiz” dedi.
Programın 3. Gününde, Yerel Medya’da Göç ve Mültecilerin Yeri toplantısında konuşan Syria TV Spikeri Aslan Allaz, “Bu toplantılar, son zamanlarda Suriye’de ve Türkiye’de yaşananlar açısından zamanlama olarak ve ortak iletişim açısından çok önemli. Suriyeli ve Türk gazetecilerin birbiriyle iletişim içinde olması çok değerli. Yüzlerce Suriyeli gazetecinin sesini aktarıyorum burada. Özgür medya, gerçeği dürüst bir şekilde aktaran medyadır.” dedi. Allaz, “Suriye medyası, Türk medyasının etkisini birkaç yönden görmektedir. Türkiye’de bulunan Suriyeli gazeteciler olarak, kültürel ve toplumsal yönleriyle Suriyelilerle ilgili her konuyu takip ediyoruz. Gerçekleri, olumlu yönleri pekiştirerek haberlerimize yansıtıp, olumsuzluklarla çözüm arayışımızı sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.
Türkiye’de farklı illerde 200’den fazla Suriyeli gazeteci olduğuna dikkat çeken Allaz, “Suriye kamuoyu üzerinde etkimiz olduğu kadar, haberlerimizle Arap dünyasına da etki ediyoruz.” dedi.
500’den fazla gazetecinin katılımı planlanıyor
Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları; Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan anlaşmalar çerçevesinde, Türkiye hükümetince uygun görülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Türkiye’deki Irak ve Suriye Krizinden Etkilenen Sığınmacılar için Geliştirilmiş Destek” projesi kapsamında gerçekleştiriliyor.
Ekim ve Kasım ayları boyunca İzmir, Van ve yine Ankara’da gerçekleştirilecek toplantılara, yerel ve ulusal medyadan 500’den fazla gazetecinin katılımı planlanıyor.
Geçen yıl 600 yerel medya mensubunun katıldığı “Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları” göç ve mülteci konularındaki yasal çerçeve hakkında yerel ve ulusal basının bilgilendirilmesini amaçlıyor.
Haber Merkezi
YORUMLAR