“Biletini kestim Fransa’ya gönderdim.”
Bu topraklarda pek çok öykü gerçek anıların eseridir. O öykülerin lezzeti de altında yatan hikâyelerde gizlidir.
Ve bir gün Nilüfer Hanım bu cümlenin hikâyesini şöyle anlatıyor;
“Sinop’un şirin sahil kasabasıdır Gerze” diyor. “Türkiye’nin en mutlu insanlarının yaşadığı ilçe. İnsanları samimi ve neşeli, ille de Gerze ailesi. Ailenin son nesli de Fransa’ya çalışmaya gidince uzun süre köy Gerze ailesinden yoksun kalmış. Aradan uzun yıllar geçmiş Fransa serüvenini tamamlayan aile erken emekli olup soluğu çok sevdikleri köylerinde almışlar. Anne baba üç çocuk ve köpekleri.
Dönüş yapan Gerzeler, Fransa’da kazandıkları parayla köylerinde kendilerine on dönüm arazi satın almış, içerisine de güzel bir köy evi inşa ettirmişler. Etrafı beyaz çitlerle çevrili bu çiftlikte bir ahır, birkaç büyük baş hayvan, keçi, koyun ve tavuklarıyla köy hayatına başlamışlar.”
Diyor ve devam ediyor…
“Köyün insanı sakindir, hayata karşı aceleleri yoktur. Tembel değildirler, sakın yanlış anlamayın. Tam tersi önyargısız, dedikodusuz, eğlenerek işlerini yapmayı tercih ederlermiş. Huzur dolu oluşları da köyün en belirgin özelliğiymiş. Köyde ise ‘Ormancı’ dedikleri iri yapılı biraz da eksik akıllı bir genç varmış. Zekâ seviyesi düşük olduğu için Ormancı anlatılanı pek anlamaz genelde kafasının dikine hareket edermiş. Baba Gerze Ormancıya sahip çıkmış. Ormancı ailenin bağını bahçesini hayvanlarını koruyup kolluyormuş. Her iki tarafta halinden memnunmuş. Her ne kadar eksik akıl dense de Ormancı Gerze babaya minnettarmış.
Hatta ona hayranmış ve onu çok seviyormuş.
Gel zaman git zaman evin babası bir iş için kısa süreliğine Fransa’ya gitmek zorunda kalmış. Baba giderken Ormancıyı karşısına alıp ona işlerini halledip döneceğini anlatsa da Ormancı neler olduğunu kavrayamamış.
Uzun zamandır bağlı olduğu babanın gitmesi ormancıyı çok endişelendirmiş. Duyguları, kabarıp sahile vuran sonra yokolan dalgalar gibi karışmış…
Arada anneye, ‘Baba ne zaman gelecek?’ diye sorsa da anne; ‘Fransa’ya gönderdim onu.” der gülermiş.
Çok çalışkan olan Gerze ailesi aynı zamanda da çok eğlenceli insanlarmış. Hayat felsefelerini ‘ağlamak geçer, gülmek hatıra kalır’ cümlesi üzerine inşa etmişler.
Egoları, kibirleri, kavgaları, saçma sapan kaprisleri, oyunları, hileleri hayatlarına almamaya özen gösterirlermiş.
Gülmeyi güldürmeyi çok seven Gerzelerin dilinden Ormancı çok anlamasa da onlar gülünce o da kahkahalarına eşlik edermiş.
Babanın ortalarda olmayışı Ormancının huzurunu kaçırmaya başlamış.
Konu komşu babayı sorunca pür dikkat cevabı dinler anlamaya çalışırmış.
Son günlerde kafası iyiden iyiye karışmış. Komşular babayı her sorduğunda evin annesi işaret parmağı ve orta parmağıyla makas işareti yapıp ‘Amaan benden uzak olsun’ der, ‘biletini kestim Fransa’ya gönderdim’ dermiş… Karşılıklı gülüşürlermiş. Bu sözlere kalbi kabaran Ormancı çok incinirmiş.
Güzel bir bahar sabahı Gerze anne ve komşuları bahçede kahvaltı yapıyorlarmış.
‘Ormancı nerede?’ diye soran komşuya, anne tam cevap verecekmiş ki; terastan bir düdük sesi gelmiş. Kafalarını kaldırdıklarında birde ne görsünler! Bakmışlar ki evin köpeği havada uçuyor. Aman Allah’ım! Deli gibi ayağa kalkmışlar. Komşular köpeği tutmak için koşmuş.
Neler olduğunu anlamaya çalışan anne ise şaşkın..!
Çatıya baktığında Ormancıyı görmüş.
‘Ay aklımı aldın!’
‘Ne işin var oğlum çatıda!’ demiş anne haykırarak.
‘Sen delirdin mi niye hayvanı atıyorsun?’
Ormancı önce bir kahkaha atmış sonra da geriye doğru gerinmiş.
Çok şey bilse de dile getirmeyi bilemeyen Ormancı aynı anne gibi parmaklarlıya makas hareketi yapmış ve demiş ki:
‘Biletini kestim Fransa’ya gönderdim.”
Nilüfer TEKİN’e sevgilerle…
