Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“43 Derecede Alarm: İklim Değişikliği!”

Eylül ayının ortalarında, sonbaharın serinliğini beklerken Adana’da araç göstergesi 43
Eylül ayının ortalarında, sonbaharın serinliğini beklerken Adana’da araç göstergesi 43 dereceyi işaret ediyor.
Bu şaka değil; gerçek bir uyarı.
Türkiye’de, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde, 2025 Eylül’ünde sıcaklıklar normallerin çok üzerinde seyrediyor.
Muğla’nın Fethiye ilçesinde 13 Eylül günü en yüksek sıcaklık 36 derece olarak ölçülürken, bazı noktalarda 38 dereceye ulaşan değerler kaydedildi.
Bu ekstrem sıcaklıklar, küresel iklim değişikliğinin somut göstergesi.
Hâlâ bunu “kalkınmış ülkelerin oyunu” olarak görenlere kapak bir fotoğraf: Araç termometresi yalan söylemez, bilim de öyle.
Artık vakit, inkarı bırakıp harekete geçme vakti. Özellikle ormancılar olarak, iklim değişikliğinin etkilerine karşı önlem alma zamanı çoktan geldi ve geçti.
İklim değişikliği, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının atmosferde birikmesiyle oluşan, gezegenin ısınmasına yol açan bir kriz. Küresel ortalama sıcaklık artışı, sanayi devriminden bu yana yaklaşık 1.1°C’ye ulaştı ve bu tempo hızlanıyor. Türkiye’de ise etkiler daha belirgin: Kuraklık, orman yangınları, sel felaketleri ve biyolojik çeşitlilik kaybı günlük hayatı tehdit ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2025 Ağustos ayı ortalamaları zaten normallerin 1-2°C üzerinde gerçekleşti; Eylül’de de bu trend devam ediyor.
Ne yazık ki, bazı kesimlerde iklim değişikliği hâlâ “Batı’nın uydurması” olarak görülüyor. Bu inkâr, fosil yakıt lobilerinin finanse ettiği şüphe kampanyalarından besleniyor .Tıpkı tütün endüstrisinin, sigaranın zararlarını gizlemesi gibi.
Ancak gerçekler ortada: IPCC raporları, iklim modelleri ve sahadaki ölçümler, ısınmanın doğal döngülerden değil, insan etkinliklerinden kaynaklandığını kanıtlıyor. Türkiye’de de bu inkâr, politikaları geciktiriyor; oysa 2025’te kabul edilen Türkiye İklim Kanunu, sera gazı emisyonlarını azaltma ve uyum stratejilerini zorunlu kılıyor.
İnkâr etmek, sadece geleceğimizi değil, bugünümüzü de riske atıyor.
Ormanlar İklimin En Güçlü Müttefiki
Ormanlarımız, iklim değişikliğinin hem kurbanı hem de kahramanı. Türkiye’de 22 milyon hektardan fazla orman varlığı, yıllık 50 milyon ton CO2 emilim kapasitesine sahip – bu, ulusal emisyonların önemli bir kısmını dengeliyor. Ancak yangınlar, kuraklık ve böcek istilaları bu kapasiteyi eritiyor. Akdeniz ormanlarında, iklim değişikliği nedeniyle tür kaybı %20-30’a varan oranlarda gözlemleniyor.
“Ormanların İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi”ne göre, orman yönetimi artık geleneksel monokültür dikimlerden uzaklaşmalı.
Bunun yerine, doğaya uygun, biyolojik çeşitliliği merkeze alan bir yaklaşım şart. İşte anahtar stratejiler:
Ormanlarımızı yüksek karbon yutağına dönüştürmek için karma tür dikimleri teşvik edilmeli. Yerli meşe, sedir ve çam karışımları, tek tür ormanlara göre %25 daha fazla CO2 emer. Ağaçlandırma programları, net sıfır emisyon hedefine entegre edilmeli .İklim Kanunu da bunu emrediyor
Heterojen yapı, yani farklı yaş ve türlerde ağaçlardan oluşan ormanlar, yangınların yayılmasını %40’a kadar azaltır. Kuraklığa dayanıklı türler (örneğin, Akdeniz maki bitkileri) eklenerek su stresi minimize edilmeli. Böcek istilalarına karşı biyolojik mücadele (doğal predatörler ve feromon tuzakları ) yöntemlerin yerini almalı.
Doğa koruma ilkeleriyle, ormanları sadece kereste kaynağı değil, ekosistem hizmeti sağlayıcısı olarak görmek gerekiyor. WWF-Türkiye’nin Akdeniz projesi gibi girişimler, korunan alanları artırarak biyoçeşitliliği koruyor.Bu, hem iklim uyumunu sağlar hem de yerel topluluklara sürdürülebilir istihdam yaratır.
Harekete Geçme Çağrısı: Zamanımız Kalmadı!
Ormancılar olarak, bu mücadelede ön saflardayız. İklim Kanunu’yla kurulan Türkiye Yeşil Taksonomisi, orman yatırımlarını yeşil finansmana açıyor; Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ise ihracatımızı korurken emisyonları düşürecek.Ama kamun tek başına yetmez; saha uygulamaları şart. Eğitimler, paydaş çalıştayları ve kamuoyu farkındalığıyla, ormanlarımızı geleceğe dirençli kılmalıyız.
43 derecelik bir Eylül günü, bize hatırlatıyor: İklim değişikliği bir “oyun” değil, varoluş mücadelesi. Ormanlarımızı dönüştürerek, hem gezegenimizi hem de kendimizi kurtarabiliriz. Hadi, bu kapak fotoğrafını bir başlangıç yapalım.İnkarı bırakıp, eyleme geçelim. Gelecek nesiller, bugünkü seçimlerimizi affetmeyecek.”
Ayhan Küyük