SOHBET KÖŞESİ: KAYMAKAMLIK KUPASI VOLEYBOL MÜSABAKASINDA KIRAN KIRANA BİR MÜCADELE VE AYNALI PEHLİVAN HİKÂYESİ…

Kaymakamlık Kupası voleybol müsabakasında Finale kalan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Voleybol takımı ile müdürlüğünü yaptığım İmam Hatip Lisesi voleybol takımını izlemeye gelenler salonu tıklım tıklım doldurmuştu.
Protokol kürsüsü diye ayarlanan ve takımları kuşbakışı gören ikinci katta İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünü temsilen başarılı çalışmaları ile halkımızın, öğrenci velilerimizin, öğretmen ve öğrencilerimizin sevgisini kazanan Milli Eğitim şube müdürümüz sevgili Zeliha Özekoğlu, İmam Hatip Lisesi müdürlüğünü temsilen de ben vardım…
Maç başlamıştı…
Öyle kaliteli bir maç oluyordu ki servisten sonra top bir o takıma bir bu takıma geçiyor adeta yere düşmek bilmiyordu…
Birinci set İmam Hatip Lisesinindi..
İkinci set Milli Eğitimindi.
Üçüncü set İmam Hatiplerindi.
Dördüncü set Milli Eğitimindi…
Durum 2-2 olmuştu… Bir set daha oynanacaktı…
İlçe Milli Eğitim müdürlüğünü oluşturan takım öğretmenlerden oluşuyordu… Hepsi birbirinden değerli sevgili öğretmenlerimizden…
Bir tarafta öğretmenler… Diğer tarafta öğrenciler…
O anda içimden geçenler şuydu;
Öğretmenler öğrencileri sahanın ortasına çağıracaklar… Alınlarından öpecekler… Voleybol topunu kaptana verecekler… “Bizden bu kadar… Çekiliyoruz.”diyecekler…
Bu düşünce bana babamın çocukluğumda anlattığı bir Türk Başpehlivanın “aynalı pehlivan” adıyla ün yapmasından dolayı gelmişti…
Hikâye bu ya; Çok eskilerde pehlivanlar rızıklarını aramak için kisbet’lerini omuzlarına aldıkları gibi köy-köy, şehir-şehir dolaşırlarmış…
Bir başpehlivan varmış ki dillere destan… Yenmedik pehlivan bırakmıyormuş… Bir yörede pehlivanlık müsabakası tertiplendi mi bizim pehlivan da orada olurmuş…
1 yıl, 2 yıl 3 yıl derken her yıl bütün ödülleri topluyormuş… Bir oturuşta da ödül olarak ortaya konan Koç’lardan birini yiyormuş… Artık onun geldiğini gören başpehlivanlar da karşısına çıkamaz olmuş…
Güreş hastası pehlivanımız karşısına başkasının çıkmadığını ve ortaya başpehlivanlık ödülü konmadığını görünce ne yapacağını şaşırmış…
Güreşmek istiyor, rakipleri karşısına çıkmıyor… Ne yapacağını kara-kara düşünürken aklına bir fikir gelmiş…
Dizlerine ayna bağlamış ve “kim dizlerimi yere değdirebilir ve aynalardan birini kırarsa kendimi mağlup sayacağım.”deye ilan etmiş…
Rakip olarak diğer başpehlivanlar karşısına çıkmaya başlamış… Ama dizlerini yere değdirip aynayı kırmak ne mümkün… Bu yolla yıllarca yine ödülleri toplamaya devam etmiş…
Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu var derler ya… Günlerden bir gün karşısına bir başpehlivan çıkmış…
Sabahtan akşama kadar güreşmişler yenişememişler… Büyük ateşler yakılmış ve ateşin ışığında gece de güreş devam etmiş…
Bir oturuşta bir koç’u yiyen aynalı pehlivan acıktığını hissetmiş… Ateşi görünce de yiyeceği koç’u hayal etmeye başlamış…
İşte tam bu sırada karşısındaki başpehlivan onun dalgınlığından istifade ederek bir boyunduruk vurmuş aynalı pehlivanı ateşe doğru sürmeye başlamış…
Aklı başına gelen aynalı pehlivan şöyle bir durmuş… Bir çınar ağacı gibi dimdik ayakta duruyormuş…
Ne ileri, ne geri… Hiç kıpırdamıyorlarmış… Durumun vehâmetini gören karşısındaki başpehlivan boyunduruğu bırakmış…
İşte o anda olanlar olmuş… Boyunduruğun bırakılacağını tahmin edemeyen aynalı pehlivan şöyle bir tökezlemiş…
Derken dizinin biri yere değmiş… Aynanın biri kırılmış… Toparlanmış… Cazgıra işaret etmiş… Elini kaldırmış… Güreşin durdurulmasını istemiş… Cazgır güreşi durdurmuş…
Aynalı pehlivan karşısındaki pehlivanın alnından öpmüş… “Beni ancak bu şekilde yenebilirler…”Demiş ve sırtı yere gelmemesine rağmen kendini mağlup sayarak oradan ayrılmış… Bir daha aynalı pehlivanı gören olmamış…
İşte babamın anlattıkları buydu.
Bu düşüncelerle İlçe Milli Eğitimi temsil eden öğretmen arkadaşlarımın maçtan çekileceklerini tahmin ediyordum…
Son set için 5 dakika dinlenme verilmişti… Öğretmenler de çok yorgun görünüyorlar ve sahada kıpırdamadan uzanmış vaziyette yatıyorlardı…
Aynı düşünce bayan Zeliha hanım için de aklıma gelmişti… Takımı sahadan çekeceğini tahmin ediyordum… Ama bu da mümkün olamazdı ki…
Derken 5’inci set başlamıştı… Bizim yorgun gibi görünen öğretmen arkadaşlarıma bir canlılık gelmişti ki sormayın gitsin…
Öyle ki; İçlerinde çok sevdiğim rahmetli Ali Güğül diye bir arkadaşımız vardı…
Alabildiğine zayıf bünyeli idi…4’üncü sete kadar düştü düşecek diyorduk… Çok yorgun görünüyordu…5’inci sette diğer arkadaşlarımız gibi ona da öyle bir canlılık gelmişti ki…
Servis atıyor, bizim öğrenciler karşılayamayınca sevinç gösterisi olarak elini bile yere değdirmeden perende atıyordu… O derece dinçleşmişti… Maç sona doğru eşit şekilde gidiyordu…
Maç 15’de bitiyordu…
Ancak kurallar gereği geride olan takım sayı alırsa maç uzuyordu…12-13…13-13…13-14…14-14…14-15…15-15…15-16…16-16…16-17…17-17…17-18…18-18…18-19…19-19…19-20…20-20…20-21…21-21…21-22…22-22…22-23…23-23…23-24…24-24…24-25…24-26…
…Ve bir düdük sesi… Biten maç… Sonuç ne mi oldu?
12 sene İmam Hatip Lisesi, 10 sene İlçe Milli Eğitim müdürlüğü yaptıktan sonra 2000 yılında İlçe Milli eğitim müdürlüğünden emekli olduğum zaman o dönemde verilen kupayı hatıra olarak evimin bir köşesinde hala saklamaktayım.
Varın siz karar verin… O maçın sonucunun ne olduğuna siz karar verin…
Ancak şu kadarını söyleyeyim ki gecenin saat 12.00’sinde öğrencileri evlerine dağıtırken Ören beldesinde oturan bir öğrencimi evine bıraktıktan sonra diğer öğrencileri de evlerine götürebilmek için sevincimden o kadar hızlı araba kullanmıştım ki, araba şarampol’a girmiş ve sesimi duyan komşular arabayı şarampol’dan çıkarmışlar hisseme düşen diğer öğrencilerin dağıtımını yaptıktan sonra evime gelmiş sabaha kadar uyuyamamıştım…
İşte bu da tatlı bir anı olarak dolu-dolu geçen hayatıma girmişti…
Sportif faaliyetlerde olduğu kadar Müdürlüğünü yaptığım İmam Hatip Lisesi kültürel faaliyetlerde de kendini kabul ettirmişti.
O yıllarda Anamur’da tiyatro faaliyetleri yok denecek kadar azdı.
Kültürel faaliyetler derken İmam Hatip Lisesi müdürlüğü olarak sergilediğimiz piyeslerden 1-2 tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Onlar Böyleydi” ve ‘’ Şeytanın Düzeni ‘’ piyesleri…
Hoşça kalınız.