28 Mart 2024

PENCEREMDEN: OLAF PALME VE İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ

0

28 Şubat, hem dış dünyada hem de ülkemizde önemli olayların yaşandığı bir tarihtir. Bu yazımızda dünyadaki gelişmeler gündeme getirilecektir.

İsveç Başbakanı ve Avrupa Sosyal Demokratlarının efsanevi lideri

Olaf Palme, Avrupa’da 1. Dünya savaşını destekleyen ve 2. Dünya savaşında Nazilere  karşı yetersiz kalan Avrupa Sosyal demokratlarının 2. Dünya savaşından sonra parlayan bir yıldızı idi.

1969-1976 ve 1982-1986 yılları arasında iki dönem başbakanlık yapmış, İskandinav tipi refah ve demokrasinin temellerini atmıştır.

Özellikle soğuk savaş yıllarında Alman lider Willy Brand ile beraber dış politikada -Silahsızlanma ve Barışı- savunmuştur.

Bu çabaları sonucu 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrasında ABD ve Rusya arasında Nükleer Silahların Sınırlandırılması anlaşması imzalanmış, Ukrayna savaşına kadar dünya rahat bir soluk almıştır.

Öte yandan İsveç; iki kutuplu Dünya’da  AKTİF TARAF’SIZLIK tutumu ve üretilen artı değerin daha adil dağıtılmasını sağlayan, katılımcı demokrasi ile sendikaların belirleyici olduğu sosyal refah devletini hayata geçiren Sosyal Demokrasinin örnek bir ülkesi olmuştur.

OLAF PALME VE ANNA LİNDH  NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Olaf Palme’nin dış politikada, soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliğinin Çekoslavakya’yı işgaline ve tüm diktatörlüklere  karşı çıkmış, detant (yumuşama) politikalarını desteklemiştir. Ancak, Filistin’de İsrail’lilerin  baskı ve şiddetine, Güney Afrika’da Apartehid (ırk ayrımcılığı) rejimine karşı çıkması ve Bandung  Bildirisiyle (Ulusal Bağımsızlık, iç işlerine karışmazlık, Barış İçinde egemen Birlikte yaşama, kültür ve kalkınma için işbirliği) uyumlu tutumu ve Latin Amerika’da faşist askeri darbelere karşı çıkması nedeniyle emperyal odakların tepkisini çekti.

Her ikisinin de öldürülmesinin etkisi, özellikle İsveç ve Avrupa için, göründüğünden fazla oldu. Artık birkaç kuşak için İsveç’ten belli liderlik vasıflarına ve sahip olduğu entellektüel birikimi üslûbuna dökebilecek politikacıların çıkması zor olscaktır. Keza zaten sinmeye meyilli olan toplumsal figürler, artık sesini çıkaramayacak.

Kitleler de bu şekilde  derin cinayetlere kurban gittiğini görünce daha da sinecekler ve İsveç ve İskandinav bölgesinin kendine özgü gelişimi ve özerk Avrupa fikri İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesiyle sonlandırılmış olacaktır.

Özelde İsveç ve genelde AB uzun yıllar Anglo-Sakson ve Brüksel tekelci bürokrasinin dayatmaları ile nereye çekerse oraya gidecektir.

Nitekim de öyle oluyor.

İsveç (ve Finlandiya) yıllardır sürdürdüğü ‘aktif tarafsızlık’ politikalarını bırakarak, Ukrayna savaşı ve Rus işgali ile İsveç’li politikacı ve kitleler korkutulup, NATO ya girmeye ikna edildiler. Böylelikle Angela Merkel ‘in de siyasetten çekilmesi ile özerk Avrupa kayboluyor.

KATILIMCI DEMOKRASİ   GELECEĞİN YÖNETİM BİÇİMİDİR

Olaf Palme, Refahı, Barışı, Kültürü ve katılımcı (müzakereci) demokrasiyi hayata geçiren sosyal demokrat bir siyasetçidir .

Katılımcı demokrasinin ilk teorisyeni Jurgen Habermas ’dır. (iletişimci eylem filozofu), saydamlığı(ironi ve empatik olmayı), müzakereciliği çoğulcu katılımı savunur.

Dünya tarihinde algoritmik demokrasilerin gelişimini sıralarsak;

1-Monarşi (kral+parlemento) son veren Devrimci Demokrasi(1789 Fransız Devrimi; 1917 Rus Devrimi  ve 1923 Türk Devrimi)

2-Temsili demokrasi(kadınlar ve gençleri katan  genel oy eksenli merkezli)

3-Liberal Demokrasi (Sermayenin baskın olduğu Anglo-Sakson demokrasi)

4-Temsili ve Çoğunlukçu Demokrasi (Parlementer demokrasi)

5-Katılımcı(müzakereci)  Demokrasi

6- Simüle Demokrasi( mış gibi sözde ve distopik demokrasi)

7- Varoluşsal Demokrasi (BM
ile uyumlu ,Doğal varlığı, insanlığı ve uygarlığı savunan demokrasi)

Günümüzde demokrasilerin varlığını  sürdürülebilmesi için güçlü ekonomi, güvenlik ve özgürlükçü tavır gerekiyor.

Katılımcı(müzakereci) demokrasi , Olaf Palme’nin uygarlığa hediye ettiği ‘doğrudan demokrasi’ de denilen halkın seçim ve sonrası süreçlere de aktif katıldığı yönetim biçimidir.

Ancak, refah devleti için  tek başına katılımcı demokrasi de yeterli değildir. Bununla birlikte kamucu, halkçı, kültürel ve planlı refah ekonomisi de hayata geçmediği sürece, tek başına katılımcı demokrasi de  geçersizdir.

Birlikte düşünülüp planlanmadığı takdirde hayata geçirilmesi bu satırların yazarına göre  mümkün görülmemektedir.

Özellikle önümüzdeki seçimlerde, iktidara gelmesi beklenen millet ittifakı ‘katılımcı demokrasi’ ile Atatürk’ün karma ekonomisinin temelleri olan özellikle kamucu, halkçı planlamacı ekonomiyi de hayata geçirerek vahşi(kuralsız) neoliberal politikalara ve onun yol arkadaşları olan etnikçi /mezhepçi politikalara son verilmesi gerekmektedir.

Aksi halde zamanla, bugünkü iktidarın düştüğü yanlışlara düşülmesi kaçınılmazdır.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir