26 Mart 2023

SOHBET KÖŞESİ: ÜNİVERSİTE BİTİRME TEZİM, AYASOFYA KÜTÜPHANESİNDEKİ ÇALIŞMALARIM VE MÜSLÜMAN OLMUŞ BİR PAPAZ…

Yüksek İslam Enstitüsünde okurken en çok zorlandığımız derslerden biri TEFSİR dersiydi. Tefsir öğretmenimiz Zeki Sofuoğlu okul bitiminde verilmek üzere her arkadaşa bitirme Tez’i vermişti.
Bana da İSLAMDA AHLAK diye bir konu vermişti.
Diğer derslerin arasında bitirme tezini de hazırlamaya başlamıştım. Bu tezi hazırlamaya da büyük özen gösteriyordum. Çünkü bitirme sınavlarında bu tez Tefsir dersini de etkileyecekti.
Bu tezi hazırlayabilmek için önce doküman toplamam gerekiyordu.
Okul kütüphanesinde, Beyazıt Kütüphanesinde ve Ayasofya kütüphanesinde araştırmalar yapıyordum. Çünkü çok yönlü bir çalışma yapmak istiyordum.
Önce konu başlıklarını tespit ettim. Din ve Ahlak, İlim ve Ahlak, Ticaret ve Ahlak, Sanat ve Ahlak, İktisat ve Ahlak, Cemiyet ve Ahlak, Siyaset ve Ahlak… Gibi 50’ye yakın konu başlığı tespit ettim.
Bu başlıklar altında bulunan konuları yazmaya çalışacaktım.
Okul Kütüphanesinde ve Beyazıt kütüphanesinde konulara yardımcı olacak pek bilgiye rastlayamamıştım. Ama Ayasofya kütüphanesinde aradığım bilgileri bulmuştum.
Ayasofya kütüphanesinde yaşlı bir görevli amca vardı.
Her hafta kütüphaneye gidip çalıştığımı görünce benim durumum dikkatini çekmiş olmalı ki; Nerede okuduğumu, ne aradığımı sormuştu.
Kısaca  durumu anlattım.
“Oğul gel…”dedi. Ben odasının kapısında beklerken  odasına girip el yapımı ucu çatallı, büyük bir anahtarla çıktı. Beni Kütüphanenin yan  tarafına götürdü.
Orada büyük bir kapının önünde durdu. Asma anahtarla kapıyı açtı… Kocaman bir oda… Odada masaların üzerine serpiştirilmiş kitaplar… Kitapların üzere tozlarla kaplı… Belli ki buraya yıllardır hiç girilmemiş…
Terek’lerde de binlerce kitap… Toz içinde… Kitapların tozunu alarak şöyle bir kontrol ettim. Aradığım kitapların yüzde yirmiye yakını burada mevcut…
Ahlakla ve ahlakın bölümleriyle ilgili Arapça, Osmanlıca ve Türkçe yazılmış kitapları bulmuştum. Ve burada tek başıma çalışmaya başlamıştım.
Ancak hafta sonları 2 gün gelebiliyordum. Her gelişimde yaşlı amca bana kapıyı açıveriyor, saatlerce notlar alıyordum. Bazen kapıyı üstüme kilitler, giderdi. O geldiği zaman hava çoktan kararmış olurdu.
Bu çalışmalarım tam 1 yıl devam etti. Bu 1 yıllık  süre içerisinde  bazen çalışmakta olduğum kitabı bana verir,15 gün sonra geldiğimde yerine koyardı.
3 yılda hazırlanması gereken mezuniyet tezimi neredeyse 1 yıl içinde hazırlayacaktım.
İkinci yıl hazırladığım tez’in bazı eksiklikleri olduğunu gördüm. Özellikle kaynak kitapların azlığını tespit ettim.
Risale-i Nur’la ilgisi olduğunu tespit ettiğim  üst sınıftan bir arkadaşa durumu anlattım.
Beni bir yerlere götüreceğini söyledi. O sırada Risale-i Nur kitaplarını bulundurmak, okumak suçtu.
Kararlaştırdığımız saatte Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesinin kapısının önünde buluştuk.
Yaklaşık yaya olarak 10 dakika kadar yürüdükten sonra arkadaşım bir evin kapısını çaldı.
Burası o dönemde varlığını duyduğum ve hiç görmediğim  bir okuma odasıydı.
Her akşam burada Risale-i nur kitapları okunurmuş… Çok da güzel bir kütüphanesi var… Ama sadece burada Risale-i Nur ile ilgili eserler var…
Yine aradığımı bulmuştum. Yaklaşık 5-6 defa her Pazar sabahı buraya geldim. Risale-i Nur külliyatında Ahlakla ilgili ne kadar konu varsa hepsini kitap adı, sayfa numarasıyla birlikte tespit ettim.
“İSLAMDA AHLAK” adını verdiğim mezuniyet tezimin arka sayfasına da; “FAYDALANILMASI İCAP EDİP FAYDALANILAMIYAN ESERLER” diye bir bölüm ekledim.
Bu bölümde kaynak kitap olarak Risale-i Nur külliyatındaki eserler vardı… Hem de cilt ve sayfa numaraları ile birlikte…
Mezuniyet tez’im 23 bölümden oluşuyordu.
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsündeki öğrencilik yıllarımın birinci yılı Fındıklı’da geçmişti. Fındıklı Avrupa yakasındaydı…
Güneyinde deniz, kuzeyinde Beyoğlu ve Taksim Doğusunda Beşiktaş ve Batısında Sirkeci vardı.
Boş kaldığımız günler genelde Beyoğlu’na giderdik. Beyoğlu o yıllarda çok temiz ve güvenli bir yerdi. Beyoğlu’ndan taksime yaya olarak giderdik. Taksim de en güvenli yerlerden biriydi.
Taksimden deniz kenarına iner ve oradan da okulumuza giderdik.
Beyoğlu’nun en işlek caddesinde tünelden Taksim’e doğru giderken yolun doğu tarafında bir kilise var…İşte bu kilise dikkatimizi çekmişti.
3 arkadaş karar vermiştik. Bu kiliseyi gezecektik.
Bir gün öğleden sonra kilisenin büyük, demir kapısını çalmıştık. Bir görevli kapıyı açmıştı.
Yüksek İslam Enstitüsü öğrencileri olduğumuzu ve Kiliseyi gezmek istediğimizi söylemiştik. İçeriye girip çıkmış, birilerine bir şeyler sormuştu. Kabul edilmiştik.
En çok dikkatimi çeken loş bir koridor ve koridordaki su olmuştu.Görevli bize bu suyun ibadet için gelenler tarafından değerlendirildiğini ve bilinenleri bize anlattı.
Papaz gelmiş ve Kilisenin her bir yanını gezdirmişti. İlahiyatçı olduğumuzu da öğrenince bizimle daha çok ilgilenmişti.
Misafirleri kabul ettikleri odaya davet etmişti. Oturmuş ve sohbet etmiştik. Davranışlarından daha çok sohbet etmek istediği anlaşılıyordu…
Sohbetimiz çaylarımızı yudumlarken de devam etmiş, karşılıklı sorular sormaya başlamıştık…
Bize öğretilenlerde Hrıstiyanlık dininde sonradan uydurulan bazı esasları biliyorduk. Tanrı, Oğul, ruh’ü-l kudüs’ü sormuştuk. Bilinenler kadarıyla anlatmıştı.
Peygamberimiz Hazreti Muhammedi bir peygamber olarak tanıyıp tanımadığını sorduk. Verdiği cevap şuydu: “Elbette Peygamber…”dedi. “Öyleyse…”demeye kalmamıştı.
“Evlatlar… Varın gidin görevinizi en güzel şekilde yapın…”demişti. “Sizinle benim aramda fark yok…”diye sözlerini bitirmişti.
Kimbilir…Belki de…Müslüman olmuş bir Papazdı.
Hoşça kalınız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir