16 Nisan 2024

SOHBET KÖŞESİ: BÜYÜKADA RUMLARI VE ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZ…

0
Üniversitede öğrencilik dönemimde İslam Medeniyeti mecmuasına gelen soruları cevaplandırmaya devam ederken okuldaki eğitim öğretim günlerimiz de devam ediyordu.
Boş zamanlarımızda çevre gezilerimiz de oluyordu…
Burada bu gezilerle ilgili bir anımı da anlatmak istiyorum:
İsyanbul Büyükada’da bir arkadaşım vardı. Bir cumartesi günü tatilde beni Büyükada’ya davet etmişti. Akşam da yanında misafir kalmıştım…
Büyükada’da dikkatimi çeken ilk şey hiç motorlu araç olmayışıydı. Faytonlar bu işi görüyordu.
Akşam elektrik kesilmişti. Arkadaşım yemek hazırlarken ben mum aramaya çıkmıştım.
Her köşe başında bakkallar vardı. “Mum var mı?”diye sorduğum zaman “Yok. Diye cevap alıyordum.
Bir, iki, üç, beş… bakkal dolaşmıştım… Bulamamıştım. ama  bir şey dikkatimi çekmişti.
Sokaktan geçen herkesin elinde birkaç tane mum vardı.
Önceden mum sorduğum ve olumsuz cevap aldığım bakkala biri girmişti… Elinde mumla çıkmıştı. İkinci girmişti. Ben, yavaşça takip etmiştim. Rum şivesiyle “mum var mı?” diye sormuştu. Mum alıp çıkmıştı…
Ben de Rum şivesiyle ‘’mum var mı’’ diye sormuştum… “Var” cevabını ve mumu alınca şaşırdım. Önceden yok diyen bakkallara da Rumca şive ile mum sorup almıştım.
Durumu arkadaşıma anlattığım zaman dedi ki; “Rumlar hala Türk düşmanlığı yapıyorlar. Onlar bizden ne mal alır, ne de bize mal satarlar…”
İşte ülkemizin ekmeğini yiyen, suyunu içen, en güzel yerlerde barınan Rumlar…
Okula yeni başladığım yıl bir de Çanakkale gezimiz var ki o da anlatmaya değer…
Her yıl son sınıf öğrencileri mezun olmadan önce toplu halde  geziye giderlermiş…
O yıl Çanakkale’ye gidilecekmiş… Önceki yıllarda planlanan bir gezi programı…Ben okula yeni kaydolmuş birinci sınıf öğrencisiyim.
Ne oldu nasıl oldu niçin oldu anlayamadığım bir şekilde elime bir bilet tutuşturuldu. Baktım son sınıftaki ağabeylerimizin biletlerinin aynısı… Geziye katılacakların listesinin en sonunda benim de ismim var…Oysa gezi son sınıf öğrencilerinin gezisi…
Ağabeyim Hamdi Mert ikinci sınıfta okuyor… O bile gitmiyor… Son sınıfın dışında benden başka alt sınıflardan hiçbir öğrenci yok…Ama son sınıfta beni seven birkaç tane kişi var…
Sanırım onların etkisi yada İSLAM MEDENİYETİ’ndeki SORUNUZ SÖYLEYELİM sayfasını hazırladığım için dekanımız sayın Ahmet Davudoğlu’nun etkisi var…
Bilemiyorum ama güzel bir otobüs yolculuğunun sonunda Çanakkale’deyiz…
Duygulanmamak elde değil…
1915 – 1916 yılları arasında birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile itilaf devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşının yapıldığı Çanakkale’deyiz…
İşte şurası İtilaf devletlerinin 16  savaş gemilik donanmasıyla Çanakkale denizini geçmeye çalıştıkları yer…
Şurası da Osmanlılara ait NUSRET mayın gemisinin mayın döşediği yer…
İtilaf devletlerine ait gemilerin hemen-hemen hepsi bu mayınlara çarpmış, hasar almış ve Çanakkale boğazını geçememişlerdi.
İşte şurası kara savaşlarının yapıldığı Seddülbahir cephesinin bulunduğu yer…
Şurası Arıburnu  cephesinin bulunduğu yer…
Şurası da Anafartalar cephesinin bulunduğu yer…
Bize bunları anlatan mihmandarımızın anlattıklarına ağlamamak mümkün mü?
Mihmandarımızın anlattıklarına göre İhtilaf devletleri denizden geçemeyeceklerini anlayınca Gelibolu yarımadası üzerinden geçerek Osmanlıları karadan yenmeyi planlamışlar…
Aha şu Seddülbahir cephesinden 4 ayrı taarruz gerçekleştirmişler, her defasında püskürtülmüşler…
25 nisan 1915’de Anzak kuvvetleri Arıburnu cephesinde Osmanlılara saldırmışlar, geri püskürtülmüşler…
1915 Temmuz ayında İngilizler Anafartalar cephesinden Türklere saldırmışlar ve onlar da geri püskürtülmüş…
İngiltere ve Fransa  başta olmak üzere İtilaf devletleri Çanakkale boğazını geçememiş, İstanbul’u işgal edememişlerdi.
Çanakkale savaşında Osmanlı ordusu 55.801 şehit vermiş, 140.000 askerimiz yaralanmıştı…
Ama Çanakkale geçilememişti.
İşte gezdiğimiz yer bu savaşın geçtiği yerlerdi.
Öğle yemeği için kumanyaları açtığımız zaman boğazıma bir şey düğümlenmiş, bir lokma bile alamamıştım…
Sebebi de harp malulü olan babamın anlattıklarıydı. Eskiden anlatılanları hatırlamıştım…
Bir gün babam demişti ki; “Oğlum. İstanbul’a okumaya gidiyorsun… Çanakkale İstanbul’a çok yakın… Bu şehri gör… Çanakkale savaşının yapıldığı yerleri mutlaka gör… Şehitlerin ruhlarına benden de selam götür… Onlar aç susuz vatan için savaştılar… Bir matara su, bir lokma ekmek bulamadan savaştılar… Onların günlük yiyecekleri ya bir dilim ekmek, ya bir kap hoşaftı. İçtikleri de ya bir bardak su, yada boğazlarını ıslatacak kadar bir avuç suydu… Git de oraları gör…”
Babam böyle söylemişti… Acaba son sınıf öğrencileriyle gidişimin sırrı bu baba öğüdü müydü?
Hala bunu anlayabilmiş değilim.
Çanakkale gezimiz hüzünlü ve dolu-dolu geçmiş  gece yarısı okulumuza gelmiştik. Bu gezi bana çok şeyler öğretmişti.
Ve Yüksek İslam Enstitüsünde yıllar içinde bir tarafta dersler, bir tarafta geziler, bir tarafta İslam Medeniyetine gelen soruların cevaplandırılması…
Hoşça kalınız.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir