28 Mart 2024

SOHBET KÖŞESİ: KADINA ŞİDDET İLE MÜCADELE…

0
Geçtiğimiz aylarda İçişleri Bakanlığı tarafından 81 İl Valiliğine Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Faaliyet Planı’nı içeren genelge gönderilmişti.
Genelgede; 5 milyon erkeğe eğitim verilmesi, elektronik kelepçe sayısının 1500’e çıkarılması, 5 milyon KADES uygulaması indirme sayısına ulaşılması, kadın konukevi sayısının arttırılması, 110 bin kolluk personeline eğitim verilmesi hedefleri öne çıkmıştı.
Genelgede; 5 Ana Hedef, 28 Alt Hedef Belirlenmişti.
 2021-2025 yılları arasını kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele IV. Ulusal Eylem Planı doğrultusunda hazırlanan genelgeyle kadına yönelik şiddetle mücadelede kalıcı ve etkin başarının elde edilmesi hedefleniyor.
Bu kapsamda; adalete erişim ve mevzuat, politika ve koordinasyon, koruyucu ve önleyici hizmetler, toplumsal farkındalık, veri ve istatistik başlıklarından oluşan 5 ana hedef belirlendi.
2022 Faaliyet Planında, 28 alt hedef ve bu alt hedeflere ilişkin 110 performans göstergesi yer aldı.
 Kadın hakları konusunda İslam’ın ortaya koyduğu prensipler hiçbir sistemin ulaşamayacağı kadar yüce, açık ve nettir.
İslam anlayışına göre; Aile cemiyetin, kadın da ailenin temelidir.
Bu sebeple İslamiyet’te kadına büyük önem verilmiş, ona şahsiyet kazandırılmıştır.
İslamiyet’ten önceki cemiyetlerde kadın daima horlanmış, kadına aşağılık bir mahlûk gibi bakılmıştı.
Tarihi gelişim içinde eski devletlerin kadına bakış açısını incelediğimiz zaman İslam’ın getirdiği prensiplerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Yunan’da Kadın, şeytanın amelinden meydana gelmiş adi bir varlık olarak değerlendirilmişti.
Eski Çin’de kadın insan bile sayılmamış, kadınlara isim bile verilmemiş, 1, 2, 3 diye rakamlarla adlandırılmıştı.
Eski Roma’da kadın, haysiyeti ve şahsiyeti olmayan, necis, pis bir yaratık olarak nitelendirilmişti.
Eski Hind anlayışına göre kadın o kadar değersiz kabul edilmişti ki; Onların anlayışına göre veba, ölüm, yılan, zehir, ateş ve cehennem kadından daha hayırlı sayılmıştı.
On birinci yüzyıla kadar “İngiltere”de kocalar eşlerini satabiliyorlardı. İngilizlere göre kadın murdar bir mahluk sayıldığından İncil’e el sürmesi yasaktı. Kadınlar vatandaş olarak bile kabul edilmezler, onlara mülkiyet hakkı tanınmazdı.
Eski Fransa’da kadının insandan sayılıp sayılamayacağı uzun yüzyıllar tartışılmış, sonunda kadının da insan olduğuna, ancak onun erkeğe hizmet için yaratıldığına karar verilmişti. Kadının çocuklar ve delilerle aynı kefeye konulması anlayışı Fransa’da son yüzyıllara kadar devam etmiştir.
Yahudi Hukuku’nda kadın insanı aldatıp kötülüğe sevk ettiğinden mel’un bir varlık olarak kabul edilmişti.
Hıristiyan Hukuku’nda kadın şeytanın kapısı, İblis’in silahı, fitnenin en büyük sebebi olarak kabul edilmişti.
İlk defa İslamiyet kadına “İNSAN” olarak değer vermiş, ona “mülkiyet”, “miras”, “eşitlik”, “öğrenme” hakkı tanımıştır.
İslamiyet’in getirdiği tabii haklardan faydalanmada kadın erkek ayırımı yapılmamıştır.
Dini açıdan mükellefiyet ve sorumluluk; dünyevi açıdan suç işleme, suç ve saldırılara karşı korunmada kadın-erkek arasında tam bir eşitlik getirilmiştir.
İslamiyet’te kadın artık utanılacak bir yaratık değil, “eşref-i mahlukât = yaratılmışların en şereflisi” olmaya namzet bir varlıktır.
Nitekim yüce İslam dinine ilk inanan da, Allah yolunda canını feda eden ilk Müslüman şehit de kadındır.
İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman olmayanlar yıllar yılı devam eden anlayışları gereğince yeni doğan kız çocuklarını diri-diri kumlara gömmeye devam ediyor, anne babalar bundan hiç üzüntü duymuyorlardı.
Cenâb-ı Hak kız çocuğu istemeyenleri şöyle uyarmıştır:
“Onlardan birine bir kızı doğduğu müjdelendiğinde üzülür ve yüzü simsiyah kesilir. Bak hükmedegeldikleri bu şey ne kötüdür:” (Nahl suresi ayet: 58, 59).
Peygamberimiz (SAV) in : “Kim iki kız çocuğunu erginliğe erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyamet gününde ikimiz onunla beraber olacağız.” müjdesi İslâmiyet’in kadınlara verdiği değeri göstermektedir.
Kuran-ı Kerim’de iki büyük sureye “Meryem” ve “Nisa” adı verilmesi bunun ispatıdır.
İslamiyet’e göre kadın ANNE’dir. Cennet onun ayakları altında, onun rızasındadır.
İslamiyet’te kadın EŞ’tir. Zorluklara göğüs geren, sıkıntıları gideren, karanlıkları ağartan güneştir.
Kadın, yuvanın temel direğidir.
Bir Ayet-i Kerimede : “Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”buyruluyor.(Bakara suresi. Ayet:228).
Bu haklar karşılıklı sevgi, saygı ve birbirlerinin haklarına riayettir.
Peygamberimiz : “Kocası kendisinden razı olduğu halde ölen her kadın cennettedir.” buyuruyor.
Başka bir Hadis-i Şerifte de: “Sırçalar kadar ince ve nazik olan kadınlara ihtimam ve dikkat gösteriniz! ”buyruluyor.
Peygamberimiz, Veda hutbesinde bütün insanlara şu vasiyeti bırakmıştır:
“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.
Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
İşte bu anlayış: Kadını istenildiği gibi tasarruf edilmekten, lanetlenmekten ve sorunuzda bahsettiğiniz gibi reklam aracı olarak kullanılmaktan kurtarmış ANNE olmuş kutsallaşmış, “EŞ” olmuş, eşitlik ve değer kazanmıştır.
İslamiyet’in “kadın hakları” konusunda getirdiği gerçek değer beşeri sistemlerin hala ulaşamadıkları bir yüce seviyedir.
Aile içinde kadın: Çocuklarını yetiştiren anne, ailenin iffetini koruyan eş’tir.
Bugün erkeklerimize olduğu kadar kadınlarımıza düşen pek çok görevler vardır.
Müslüman Türk kadını bu görevlerin ne olduğunu iyi bilmeli ve kadınlarımızın kızlarımızın reklam aracı olmaktan kurtarılmasını sağlamalıdır.
Hoşça kalınız.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir