29 Mart 2024

SERDAR ERKAN-PENCEREMDEN: ADD MERSİN ŞUBESİ GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

0
  5 Mart 2022 günü gerçekleştirilen ADD Mersin Şubesinin olağan genel kurulunda katılan üyelerinin oybirliği ile kabul ettiği Genel Kurul Sonuç Bildirgesini, içerdiği önemli saptamalar ve  tarihe not düşülmesi açısından bu köşede olduğu gibi paylaşıyor ve okuyucuların bilgisine ve dikkatine sunuyorum.
“Dünya’nın önde gelen Demokratik Kitle örgütlerinden biri olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) Mersin Şubesi 14. Olağan Genel Kurulu , 5 Mart 2022 Cumartesi günü saat 10:00’da ilan edilen gündemi ile Yenişehir Belediyesi Nikah Salonunda toplanarak aynı günde çalışmalarını başarıyla tamamlamış olup, genel kurulda gündeme gelen görüşler ışığında aşağıdaki sonuç bildirgesinin kamuoyu ile paylaşılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
 Bugün ülkemizde yaşananlar göstermiştir ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ‘değiştirilmesi teklif dahi edilememez’ olarak ifade edilen, ÜNİTER, LAİK, DEMOKRATİK VE ÜLKESİ VE MİLLETİ İLE BÖLÜNEMEZ SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ” ilkeleri, 2017 referandumundan sonra, uygulanan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile fiilen aşındırılmaktadır. Partili Cumhurbaşkanı uygulamasının hayata geçmesiyle, YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI tek elde toplanmıştır. Böylelikle, çağdaş demokrasilerin en önemli özelliği olan güçler ayrılığı ilkesi terkedilmiştir. Bağımsızlık Savaşı koşullarında bile, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün üstlenmediği yetkiler tek bir kişiye verilerek ve Atatürk’ün istiklal savaşını yönetmek üzere kurduğu Gazi TBMM’nin ‘Yasama ve Denetleme’ işlevi fiilen ortadan kaldırılarak ve ülkemiz gece yarısı kararnameleriyle yönetilmektedir.
  Son yirmi yılda uygulanan ve batı emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden neo-liberal ve din sömürüsüne dayanan politikalar ülkemizi adım adım üniter, Laik, Halkçı, Çağdaş Sosyal Devlet anlayışından uzaklaştırırken, toplumsal kutuplaştırmayı da arttırmıştır.
           İçeride ve dışarıda uygulanan yanlış politikalar sonucunda, ekonomide ülkemiz ve Mersin ekonomik kolonizasyon sürecine girmiş, batının ucuz hammadde ve işgücü tedarikçisi durumuna gelmiş, devletin ve maliyenin yasa ve yönetmelikleri uygulanmayarak, keyfi uygulamalarla merkez bankası döviz rezervleri eksiye düşmüş, ülkemiz ekonomisinin kırılganlığı artmış, dış baskılara açık hale gelmiştir. NATO’ nun Doğuya Genişleme Planı (DGP) ve Ukrayna krizi ile başlayan süreçte 3. Dünya Savaşı olasılığı koşullarında, ülkemiz enerji ve gıda maddelerinde dışa bağımlılığı ortaya çıkmıştır.
  İç politikada, halkın malı olan stratejik KİT’lerin, son 20 yılda hesapsız özelleştirilmesi ile yerli üretim ekonomisinin yerini, dışa bağımlı tüketim ekonomisi almıştır. Tahıl ürünleri başta olmak üzere, temel mallarda dışa bağımlılık artmaktadır. 2020 de başlayan COVİD -19 salgınının da etkisi ve Ukrayna kriziyle tüm Dünya’da baş gösteren ve etkisi giderek artan Gıdaya Erişim Krizi yaşanmaktadır. Tohumda, gübrede, mazotta, genel tarımsal girdilerdeki dışa bağımlılıkla gelen fiyat artışlarıyla, Atatürk’ün Milletin Efendisi dediği, gerçek üretici olan ‘köylü ve çiftçimiz’ çaresiz ve yalnız bırakılarak, üretimden koparılmış, asgari ücretli işlere razı olarak kentlere göç etmektedir. Böylelikle, köyler boşalmakta, ülkemiz gıda üretiminde kendi kendine yeten ülkelerden biri olma özelliğini kaybetmiştir. Uzun ekmek kuyrukları ile ülkemiz ‘fakrü zaruret’ içine düştüğünün göstergesi olmuştur.
  Salgın koşullarında, yoksul kesimlere ve küçük esnafımıza yapılan yardımlar sınırlı kalırken, yoksul sayısı katlanarak artmıştır. 20 yılda 309 kez değiştirilen ihale yasaları ile, devlet hazinesi boşaltılmıştır. Belirli şirketlerin milyarlarca liralık vergi borçları defalarca sıfırlanmıştır. Esnaflar ve küçük  işyerleri  kapanmakta, iş insanları önünü göremez ve yatırım yapamaz hale gelmiş işsizlik zirve üstüne zirve yapmaktadır.
  Özelleştirilen sağlık hizmetleri ve şehir hastaneleri, kapatılan Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü ile, özellikle salgının ilk günlerinde somutlaşan dışa bağımlı aşı sıkıntısı yaşanmıştır. Başta bin bir emek, masraf ve güçlükle yetişen hekimlerimiz olmak üzere sağlık çalışanlarımızın hakkettikleri özlük hakları alamamasının yanı sıra, yaşanan sıkıntılar ile sistemin günah keçisi durumuna düşürülmüş, sağlıkta şiddet artmıştır.  Bunun sonucu hekimlerimizin yurtdışına artan göçü ile yurttaşlarımızın yeterli sağlık hizmetine erişemez duruma gelmesi ile sağlık politikaları da çökmüştür.
  Bir ülkenin geleceğini belirleyen eğitim, önce özelleştirilerek, sonra dinselleştirilerek bilimsel, laik, parasız, ve karma eğitim anlayışından uzaklaştırılarak, eğitim tarikat, cemaat ve vakıflara bırakılmıştır. Eğitim Birliği yasası açıkça ihlal edilmektedir. Bunların sonucunda, kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzleri ve şiddet olayları hemen hemen her gün basında yer almaktadır. Üniversite mezunu her 10 gençten 4’ü işsiz durumdadır. Yapılan bir araştırmaya göre, genç kesimin yüzde 73’ü yurtdışında yaşamak istemektedir. Kalan gençlerimizin çalınan sorularla geleceği çalınmış, işe girişlerde liyakat değil, yandaşlık en önemli nitelik haline gelmiştir. Türk gençliği uyuşturucu ile imha edilmeye çalışılmaktadır. Atatürk’ün ülkemizi ve Cumhuriyetimizi emanet ettiği gençlerin bugünkü durumu ile gerçek bir ‘beka sorunu’ na dönüştüğünün açık bir kanıtıdır. Ülkemiz, geleceğinin güvencesi çok değerli genç neslini kaybetmektedir.
  Halen, milli günlerde bile, anıtlara, ADD ve diğer demokratik kitle örgütlerinin milli günlerde Atatürk Anıtına çelenk bırakılması ve anayasal güvence altında olan ‘izinsiz basın açıklaması yapılması ‘ yasal hakkı dahil, ifade özgürlüğü her geçen gün kısıtlanmaktadır. Başta gazeteciler, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği, değerli kültür ve sanat insanlarımız ve bugünlerde önemi ortaya çıkan ‘Montrö Anlaşması’nın  önemine değinen emekli askerlerimiz tutuklanmakta ve muhalif kesimlere davalar açılarak yargı sopası ile gözdağı verilmektedir.
  Uygulanan hatalı dış politikalarla, Cumhuriyetimizin ‘Tam Bağımsızlık ile Yurtta Barış, Dünyada Barış’ ilkelerinden uzaklaşılmıştır. Lozan ve Ukrayna kriziyle önemi artan Montrö anlaşmaları tartışmalı hale getirilmiş, yüzyıllardır vatan toprağı olan Süleyman Şah türbesi ile Ege Denizindeki kayalık ve adalarının Yunanistan’ın işgaline göz yumulmuş, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Mavi Vatan’daki haklarımız, ekonomimizin kırılganlığı nedeniyle artan baskılar sonucu haksız ve hukuksuz bir şekilde ihlal edilmesine sessiz kalınmıştır.
  Kuzey Afrika’da, tetiklenen Arap baharı ile Suriye emperyal devletler tarafından işgal edilmiş, bilerek yaratılan IŞID terör örgütü bahane edilerek, BOP planı ile milyonlarca insan sığınmacı durumuna düşmüş, ülkemiz, Suriye ve Afganistan’dan kontrolsüz göçlerin yarattığı demografik sorunlarla da karşı karşıyadır.
Güneyimizde hatalı dış politika sonucu , Suriye’nin egemenlik hakları ve toprak bütünlüğü ihlal edilerek, NATO müttefiklerimiz eliyle namluları ülkemize dönük yapay bir 120.000 kişilik GARNİZON DEVLET ORDUSU kurulmasına zemin hazırlanmıştır. Yapılan sınır ötesi harekatlara rağmen ve bölgedeki güçlerle ve Suriye ile yaşanan itilaflar nedeniyle sürekli şehitler gelmekte, ailelerimize ateş düşmektedir.
  Başta maden ve enerji yasalarının değişmesiyle, ülkemizde ve Mersin’de doğa ve çevre talanı artmakta, ülkemizin ve kentlerimizin vahşi kolonizasyonu sürmektedir. Ülkemiz ucuz işgücüne dayalı hammadde ihraç eden Afrika ülkelerine dönüştürülmektedir. Köylü ve çiftçilerimizin  itirazlarına rağmen ve yargı kararları tanınmayarak, açılan yüzlerce taşocakları ile ülkemizin her yöresinde yurttaşlarımız  ‘gücünü tek adam rejiminden alan şirketler despotizmi’ ile karşı karşıya kalmaktadır. Benzer şekilde, Mersinlilerin ve Mersin Büyükşehir Belediyesinin itirazlarına rağmen, merkezi idare tarafından mevcut liman işletmecisine tanınan imtiyaz ile Atatürk Parkına ek liman inşaatı yapılmaktadır. Mersinlilerin isteği olan ve Mersin’in gelişme potansiyeline katkı yapacak olan ilave konteyner limanı 11. Kalkınma planından çıkarılmış, rekabet önlenerek mevcut işletmecinin dayattığı ücretlere Mersinli iş insanları ve ihracatçılar mahküm edilmiştir.
  Sonuç olarak; ADD Mersin Şubesinin 14. Olağan Genel Kurulu üyeleri  olan bizler, Cumhuriyetimizin, 100. yılında kuruluş ilkelerine dönmesi yolunda başta ADD ’nin tüm üyeleri olmak üzere, Atatürk’e, laik ve Cumhuriyete inanan tüm yurttaşlarımıza tarihi bir sorumluluk düştüğüne inanmaktayız. 1919 koşullarında dayatılan Serv Anlaşmasını yırtıp atan, Türk halkı, bugünde dayatılan YENİ SERV’İ YIRTIP ATACAK, YENİ MANDACILIĞI RET EDECEKTİR. Bu amaçla, Atatürk devrim ve ilkelerinin ışığında, tam bağımsız, üniter, laik, demokratik çağdaş, sosyal, hukuk devleti ile üreten kamunun çıkarlarını önceleyen karma ekonomiye, sağlık, eğitim ve planlı kalkınma ve sanayileşme politikalarına dönüşün acil bir gereksinim haline geldiğini kamuoyuna ilan ediyoruz.
  Yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyetimizin en kısa zamanda güçler ayrılığı ilkesine dayanan, etkin yasama ve denetim gücü olan ve kadın ve gençlerimizin temsil edildiği TBMM hayata geçirilmesini, ‘egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesiyle yurttaşların söz ve yetki sahibi olduğu, demokrasi anlayışına geçilmesiyle Cumhuriyetin ikinci yüzyılını coşkuyla kucaklayacağımıza inanıyor, tüm yurttaşlarımızı bu yolda mücadeleye ve bu onurlu yürüyüşe davet ediyoruz.
ADD MERSİN 14. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURUL ÜYELERİ “

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir